26 Ağustos 2010 Perşembe

Kutsal Şehir Haridwar.......


24. Ağustos. 2010.
Haridvar’da da, Varanisi’de olduğu gibi Ganj nehri tanrısı Ganga’ya saygılarını göndermek için Aarti törenleri yapılıyor. Hindistan’nın bir çok şehrinden buraya gelen insanlar, kutsal Ganj nehrinde banyo yapıp arınıyorlar, akşam saat 7:00 da da Aarti törenlerine katılıyorlar. Ayrıca Hindu hacıları yine Haridvar’daki Mansa devi isimli Temple’a giderek Mansa devi tanrısına şükranlarını sunuyorlar. Bu tapınakta bir de telli baba usulu dilek dileme imkanı var. Telli babadan farklı olarak tel yerine kırmızı ip kullanılıyor. Burada yapılan tüm dilekler kesinlikle gerçekleşiyormuş haberiniz olsun.

Gelelim benim Haridvar’a gelişime; Tren gece saat 22:30’ da Haridvar’a vardı. Otelim, Haridvar’dan yarım saat uzaklıktaki Rishikesh bölgesindeydi. Rishikesh, Haridvar’a göre daha sakin bir yer ve anladığım kadarıyla tüm yabancılar Rishikesh’te kalmayı tercih ediyorlar. Rishikesh’e araç girişi yasaklanmış. Otelinize ulaşmak için aracınızla belli bir bölüme kadar geliyorsunuz sonrasında ise genişliği 1,5-2 metre civarında olan Ram Jhoola köprüsünden karşı kıyıya bisiklet, motosiklet ile veya yürüyerek geçiyorsunuz. Bu yazdıklarım oteliniz Ram Jhoola köprüsünün bulunduğu bölgede ise geçerli. Bir de Laksman Jhoola köprüsünün bulunduğu bölge var. Bu köprünün ilk köprüye olan uzaklığı 2 km kadar. Laksman Jhoola köprüsüne gidecekseniz 2 km daha yürümeniz gerekiyor. Ayırca isterseniz arka yoldan araçla da gitme imkanınız olabiliyor.

Neyse Ram Jhoola köprü girişinin olduğu yere kadar taksi ile geldim. Taksi şöförü bundan sonraki yol için otelin bana motosiklet ayarladığını söyledi. Bir iki dakika sonra motosiklet göründü. 22 kiloluk bavulum ve ben motosikletin üzerine binerek karşı kıyıya doğru hareket ettik. Halim tıpkı garip video görüntülerinki gibiydi. Mutlaka görmenizi isterdim.

Otele vardığımızda saat 24:00’a geliyordu. Ertesi gün sabah kahvaltısını kaldığım otelde yapmaya karar verdim. Restaurantta benimle birlikte kahvaltı eden bir çift daha vardı. İngilizce konuşuyorlardı. Kızın aksanından türk olabileceğini düşündüm. Birbirimize günaydın dedik ve konuşma başladı. Buraya yeni geldiklerini ve gezilecek yerler hakkında önerim olup olmadığını sordular. Ben de onlar gibi yeni geldiğimi isterler ise Hindistan gezi rehberi kitabımdan bir kaç güzel yer bilgisini verebileceğimi söyledim. Sonradan çocuğun Alman, kızın da Türk olduğunu, Almanya’da yaşadıklarını, 2 ay süreyle Hindistan’ı gezeceklerini, buradan sonra Calcutta, Darjeelang, Güney’de turistlerin henüz keşfetmediği bir Hindistan adasına ve oradan da Nepal’e gideceklerini öğrendim. Genelde turist yüzü görmemiş yerlere gitmeyi tercih ediyorlardı. Onlara özenmedim desem yalan olur. Neyse biraz daha konuştuk ve kendilerine kalacak aşram bulmak üzere otelden ayrıldılar. Ben de o günkü gezimi planlamaya başladım. Dışarıda yağmur yağıyordu. Yağmur son 15 gündür sürekli yağıyormuş. Anladığım kadarıyla yağmurdan kurtulmak mümkün olmayacaktı. Önce otelin hemen yanındaki internet cafede biraz oyalanıp maillerimi yanıtladım. Sonra o günün ilk durağı olan Beatles Aşramına doğru yürümeye başladım. Resepsiyondaki adam Beathles Aşramının ormanlık alanda olduğunu ve tek başıma yürüyeceksem dikkatli olmam gerektiği konusunda beni uyardı. 15-20 dakika kadar yürüdüm. Etrafta dilenciler çoğunluktaydı. Sokaklarda benden başka yabancı yoktu.

Yağmur öyle şiddetliydi ki üzerimdeki yağmurluk işlevini yitirmişti. Yürüdüğüm yolun ilerisinde yağmurdan dolayı yükselen su, yolu kapatmıştı. Beatles Aşramına gideceksem bu su barikatını aşmam gerekiyordu. Hadi bismillah diyerek suyun içinden yürüyerek karşıya geçtim, güzel ağaçlıklı bir bölüme gelmiştim. Yol gittikçe ıssızlaşmıştı. İleride evsiz adamların yaşadıkları ağaç evler göründü. Yağmurdan sırılsıklam olmuştum. Beatles sevdamdan vazgeçmeye karar vererek otele döndüm. Üstümü değiştirip kurulandıktan sonra Laksman Jhoola ve Ram Joola köprüsünün bulunduğu tarafa doğru yürümeye başladım. Yoldan kendime bir şemsiye aldım. Çünkü yağmur halen devam ediyordu fakat biraz hafiflemişti. Yürüdüğüm yolda sağlı sollu bir kaç tapınak vardı.

Ganj nehrine akan tapınakların bir tanesinin nehre bakan yüzünde kocaman bir Shiva (*) heykeli vardı. Bir kaç fotoğraf çektikten sonra Laksman Jhoola köprüsüne doğru yol aldım.

(*) Shiva Kaplan postu üzerinde oturan boynunda kobra yılanı dolanmış, saçlarından akan su ile Ganj nehrinin oluştuğu, 3 çatallı mızrağı taşıyan bir tanrıdır. Shiva, yaratma yok etme ve yeniden yaratma işlevinden sorumludur. Geçmişte büyülü güçler tarafından karartılan okyanuslar zehirle dolmuş ve tüm tanrılar korkarak kenara çekilmiş. Shiva tüm zehiri içerek dünyayı kurtarmış. Kaynak : Hindistan gezi rehberi - Zafer Bozkaya

Laksman Jhoola köprüsünün bulunduğu yerde ise bir kaç Hindu tapınağı, hediyelik eşya ve giyecek satan dükkanlar, bir sürü café ve restaurant vardı. Buradaki bir dükkandan kendime japa mala aldım. Japa Mala, Budist ve Hindular tarafından meditasyona odaklanmak için kullandıkları bir tesbih. 108 boncuktan oluşuyor. Öğrendiğime göre ‘Om mani shivaya’ mantrasını japa mala ile tesbih çeker gibi çektiğinizde topraklanmanızı sağlıyormuş.


Laksman köprüsünü de gördükten sonra Haridvar’da Aarti törenlerini seyretmek üzere Haridvar’a gitmek üzere bir rikşa ile anlaştım. Haridvar’a geldiğimde şok geçiriyordum. Aranızda Midyat, Milas’ı gören var ise beni çok iyi anlayacaktır. Zihnimi etraftaki karmaşa ve pislikten uzaklaştırıp sadece buraya geliş amacıma odaklayarak Mansa devi tapınağına doğru ilerledim. Tapınağa çıkarken teleferiğe bindim. Mansa devi tapınağına başta da belirttiğim gibi hindu hacılar şükranlarını sunmak için geliyorlar İsteyenler dilekte de bulunuyorlar. Ancak Tapınağa girerken ayakkabınızı çıkarmanızı istiyorlar. Tapınağa giriş yolu çamurlu ve pis olduğundan terliklerini çıkartmak istemedim ve burada dilek dilemekten vazgeçtim. Nasılsa Agra’da gerekeni yapmıştım.


Mansa devi tapınağından sonra Aarti törenlerinin yapıldığı bölgeye doğru yürüdüm. Törenlerin başlamasına daha bir saat vardı. Ganj nehrinin kenarındaki Ghatlarda oturup nehirde banyo yapanları, seyretmeye başladım. Yanımdan gelip geçenler büyük bir ilgi ile beni süzüyorlardı. Hindistan’a gelişimin onuncu günüydü ve artık bu bakışlara alışmıştım. Sarışın, açık tenli ve yabancı olmam onlara enteresan geliyordu. Bir kaç kişi birlikte fotoğraf çektirmek istedi. Kabul ettim.
Saat 19:00 gibi törenin başladığını haber veren çanlar çalmaya başladı. Aynı anda dolunayın yavaş yavaş süzülerek yukarı doğru yükseldiğini farkettim. Etraf hafif alacakaranlıktı. Meşaleler yanmış, herkes birlikte aynı ilahiyi söylemeye başlamıştı. Bazıları dilekleri kabul olsun diye içinde gül yaprakları ve mumun olduğu yapraktan yapılmış kaseleri ganj nehrine bırakıyorlardı. Ganj nehri mum ışıkları ile ışıl ışıl olmuştu. Manzara çok etkileyiciydi. Böyle bir görüntüde şehrin pisliği ile karmaşası insanın aklına bile gelmiyordu. Tören bitti ve kalabalığa kalmadan Rishikesh’e gitmek üzere hemen oradan ayrıldım. Tören sırasındaki o büyülü görüntüyü hep hatırlayacaktım. Ancak ayaklarım iflas etmişti. Otele gittiğime bepantene başvurmam gerekecekti.


O akşam otelde akşam yemeğimi yedikten sonra güzel bir banyo yapıp erkenden uyudum. Gün boyunca çok yorulmuştum. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra tekrar Laksman Jhoola köprüsünün bulunduğu yere gittim ve bir cafede zencefilli, limonlu çay ile elmalı bir kek yiyip biraz keyif yaptım. Öğleden sonra Rishikesh’den Chakki bank’a oradan da Dharalamsa’ya doğru yol alacaktım.

Rishikesh’ten kalkacak olan tren tam zamanında kalktı ve tam zamanında Chakkibank’a geldi. Beni Dharalamsa’ya götürecek taksi de tren istasyonuna tam zamanında gelmişti. Bu sefer hiç beklememiştim. Şansım yaver gitmişti.
Bundan sonraki durağım Dharalamsa. Dharalamsa, Hindistan’nın Çin’in Tibet’i işgalinden sonra Tibetlilere kucak açtığı şehir. 1959 yılından beri de 14.ncü Dalai Lama’da burada yaşamakta.

Bir sonraki yazımda Dharalamsa’da buluşmak üzere …..
Om Mani Padme Hum

Sevgiler

Haridvar Gezisine Ait Tipler

1-Haridvar yerine Rishkesh’te bir otelde kalmanızı öneriyorum
2-Rishikesh’te hediyelik eşyaların fiyatları çok hesaplı, alış veriş yapmak için Rishikesh’i bekleyin
3-Rishikesh’te yoga, ayurveda, masal, refleksoloji, paranayama, tarot vb. Kurslara katılabileceğiniz bir sürü yer var. Hangisi iyidir onu bilemiyorum. Fiyatlarını araştırmadım ama İstanbul fiyatlarına göre daha uygun olduğuna eminim.

Varanasi-Haridvar Arası Tren İstasyonu Maceram...


23.Ağustos.2010
Saat 1:00 A.M, Varanasi Tren istasyonundayım. Biraz önce Haridvar treninin 2,30 saat rötar yapacağı anons edildi. Bu durumda saat 3:30’da trene binebileceğim. Anlayacağınız pek iç açıcı durumda değilim. Tren istasyonu biraz!!! pis ve bir sürü fare fing atmakta. Bugün burada Tom ve Jerry çizgi filminde Jerry’nin Tom’dan hızla kaçısı sırasında ayaklarında pervanenin beliriyor olmasının ne kadar gerçekçi olduğunu deneyimleme fırsatı buldum. Nasıl mı? Pek iç açıcı olmayabilir ama yine de yazacağım.

İstasyonda fareler fing atıyordu. Dikkat endeksimin pik noktasında olduğu bir anda, önümden bir karaltı geçtiğini görür gibi oldum. Br böcek olmalı diye düşündüm. Bir kaç benzer geçişin ardındn o böceğin küçük bir fare olduğunu farkettim. Öyle hızlı hareket ediyorlar ki görmekte zorlanıyordunuz. Belki de görmekte zorlanıyor olmanız en iyisiydi. Sonunda farelerden korunmak için, istasyondaki en aydınlık oturma yerini seçtim ve orada trenimi beklemeye başladım.

Treni beklerken 2 genç çocuk farklı zamanlarda yanıma gelerek bana soru sordular. İkisinin de sorduğu sorular birbirine o kadar çok benziyordu ki ingilizce pratik yapmak için geceleri tren istasyonuna geldiklerini düşündüm bir an. Çocuklardan biri onun yaşındaki bir erkek için ileriye yönelik ne tür tavsiyelerde bulunabileceğimi sordu ve bende kendine ait bir hayalin olsun ama bu hayal kesinlikle sana ait olsun başkalarının hayalleri ile karıştırma şeklinde yanıt verdim. Verdiğim yanıt öyle hoşuna gitti ki soru sormaktan vazgeçti ve yanımdan ayrıldı. İkinci çocuk ise annesini beklediğini söylüyordu. Medical engineering okuyormuş. Hangi ülkedenim, kaç yaşındayım, yanlız mı seyahat ediyorum, evli miyim gibi normal basic soruları sorduktan sonra Hindistan’ı nasıl bulduğumu sordu. Ben de insanlarının çok mutlu olduğunu ayrıca zeki olduklarını ama bilerek bunu kullanmamayı seçtiklerini, tarihi eserlerin bulunduğu yerlere gösterdikleri itinayı şehrin diğer yerlerine de gösterdiklerinde Hindistan’nın daha da muhteşem olacağını söyledim. Bu düşüncelerimden dolayı bana teşekkür etti. Saat 3:00 olmuştu ve trenin geliş saati ile ilgili herhangi bir anons yapılmıyordu. Tren hakkında bilgi almak için informasyon ofise gideceğimi söyleyerek çocuktan izin istedim. O da burada onu beklememi, benim için tren saatini öğrenebileceğini söyledi. Geri döndüğünde getirdiği haber hoşuma gitmemişti. Tren sabah 6:30 da Varanasi istasyonuna gelecekti. Bu durumda Haridwar’da gece 22:00 gibi olabilecektim ve daha 3:30 saar beklemem gerekiyordu. En son benzer durum 1986 yılında interraille Avrupayı dolaşırken Floransa’da başıma gelmişti. Ancak o zamanlar şu an ki yaşımın yarısı yaşındaydım. Neyse artık son tren yoculuklarımı yapıyordum. bundan sonra sadece Dharalamsa ve Delhi’ye gidiş yolculuğumda trene binecektim.

Evet saat 6:00, beklerken yarım saat kadar içim geçse biraz daha uyumak için neler vermezdim. Saat 6:30 ve nihayet trendeyim. Beni uzun bir yolculuk bekliyordu..... Türkiye’den gelirken yanıma aldığım yiyeceklerden kalan yarım paket bisküvi ve 2 paket kuruyemiş ile bu günü geçirmek zorundayım. Zira trende satılan yiyecekler yenilesi değil. Tren hareket ettiğinde sadece çay, cips ve bizim çiğ böreğe benzeyen böreklerden satıyorlar. Bu börekleri satın almak için önce içim gidiyor, satın almak için şöyle bir yöneliyorum ve börekleri pis kovalar içinde sattıkları farkedince satın almaktan vazgeçiyorum. Sadece kedi çiğere bakar misali bakmakla yetiniyorum.
Yeni bir kutsal şehri daha keşfetmek üzere Haridvar’a doğru ilerliyorum. Yolum bayağı uzun. Artık biraz kestirmek istiyorum dün geceden beri uyumadım.

Hadi bana baş baş.. oh allahım sonunda uyuyabileceğim...şükürler olsun

Sevgiler

Tren Yolculuğu Hakında Tipler
1- Tren yolculuğunuz 6 saatten uzun ve gece yolculuk yapıyorsanız ise yataklı kombardımanı seçin. Aksi takdirde oturma koltuklarını ‘chair seat’leri seçmenizi öneririm
2- Hindistan’ı benim gibi tek başına dolaşacaksanız, yataklı kombardıman tiplerinden 2A yı seçmenizi öneririm. Bu kompartımanı sadece bir kişi paylaşıyorsunuz. 3A da ise 6 kişi paylaşıyorsunuz. Tabii bu 6 kişi ile kalmıyor, kompartımandaki yolcuların aile fertleri veya trendeki diğer yolcular sizin kompartımanınızı ziyarete geliyor. ( Özellikle benim gibi açık renkli bir turist var ise) Bir anda kompardımanda 10 -12 kişi olabiliyorsunuz. Zaten kompartımana bu duruma özel uyarı yazısı dahi koymuşlar. Yazı şöyle; ‘ Pls pull up the backrest-cum-bed ding 6 am to 9 pm to avoid inconvenience sittig passenger’
3- Hindistan’da gezerken tren ile yolculuk yapacaksanız tren biletlerinizi çok önceden organize etmelisiniz. Irtc.com’dan kendinize ait şifre alıp reservasyon işlemlerinizi kolaylıkla yapabilirsiniz.
4- Trene binmeden önce yanınıza suyunuzu almayı unutmayın. Trenlerde yiyecek olarak sadece cips, çiğ börek ve sütlü çay satılıyor. Bazı trenlerde yemek siparişi alıyorlar ama hangi tren de bu hizmet var hangisinde yok onu henüz çözemedim. Bu sebeple trene binerken yanınızda yiyecek te olsun.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Varanasi, Kutsal şehir....


22.Ağustos.2010
Tren’de gelirken sohbet ettiğim bir hintli Varanasi şehri için ‘Varanasi’ de her şey farklı, Varanasi’yi bilmek için onu hissetmek gerekir’ dedi. Gezmek görmekten çok şehri hissetmemi tavsiye etti. Şehre girir girmez ne demek istediğini anladım. Varanasi, kutsal şehir olmasına rağmen şimdiye kadar gördüğüm şehirler arasında en pis olanıydı. Biraz titizseniz oraya buraya dikkat etmeye başlarsanız gördükleriniz sizi çıldırtabilir. Ancak Ganj nehri ve kıyısında yapılan seramonileri gözleriniz ile de değilde hisleriniz ile anlamaya çalışırsanız burada geçirdiğiniz zaman size çok güzel gelecektir.

Planlarıma göre Varanasi’de 2 tam günüm vardı. Ganj nehrini görecek ölü yakma ve Ganj nehri tanrısı Ganga’ya saygı için yapılan Aarti törenlerine katılacak sonra Buda’nın ilk hocalık yaptığı yer olan Sarnath ile bir kaç Temple’ı ziyaret edecektim. Tren Varanasi’ye 3 saat gecikmeli geldiğinden bugün sadece Ganj nehri törenlerine katılıp Ganj nehrinde kayık gezintisi yapmaya karar verdim. Beni tren istasyonundan alan Rikşanın sahibi Monesh ile saat 17:00’de Alka Otel’de buluşmak üzere ayrıldık.

Alka otelin yeri çok merkezi idi. Ganj nehrine bakan büyük bir balkonu vardı. Jaipur’daki Arya otele göre kalitesi braz daha düşüktü. Ancak güvenli bir oteldi. Hatta ödediğim ücreti düşünürsek şikayet edilecek bir durum yoktu.

Varanasi aynı zamanda ipek dokuma atölyeleri ile meşhur bir şehir olduğundan otele geldiğimde Zafer bey’i arayıp nereden uygun fiyata Hint ipeği alabilirim diye sormak istedim. Bugün Zafer bey’in Hindistan’daki son günüydü, bugünden sonra artık tek başımaydım. Birlikte seyahat etmiyorsak ta herhangi bir sorum olduğunda ona telefon ile ona ulaşabilceğimi bilmek bana güç veriyordu. Zafer bey ile Varanasi‘den sonraki durağım olan Haridvar’a gidiş tren biletim hakkında konuşurken birden farkettim ki Haridvar’a giden tren biletini yarın gece 1:55 yerine bu akşama almıştım. Tren gece yarısı kalktığı için tren bilet tarihlerini karıştırmıştım. Bu durumda internetten ertesi güne Haridvar’a gitmek üzere bilet olup olmadığını araştırdım. Maalesef yoktu. Mecburen bu akşam Varanasi’den ayrılacaktım. Ganj nehrini ve törenleri izleyebilecek ancak Saranath’i göremeyecektim. Ne yapalım Buda’nın ilk ders verdği yerde eksik olsun.

Beni trenden alan Rikşalı Monesh’i aradım ve biletimde sorun olduğunu ve beni saat 17:00 yerine 16:30 ada otelden almasını istedim. Monesh beni ilk olarak ipek atölyelerinin olduğu müslüman mahallesine götürdü. Önce ipeğin nasıl dokunduğunu gösterdiler sonra da bir kaç ipek kumaşı gösterdiler. Sevgili bir arkadaşıma söz verdiğim için güzel br ipek kumaş satın aldım. Sonra doğruca Ganj nehrine ölü yakma (puja) ve Aarti törenlerinin yapılacağı yere geldik.

Ganj nehrinin kıyısında bir sürü tekne vardı. Bu teknelere binip Aarti ve Puja törenlerini Ganj nehrinden izleyebiliyordunuz. Biraz bekleyip herhangi bir turist grubuna dahil olmak için bakınmaya başladım. Bu benim rikşalı Monesh’in işine gelmedi. Arkadaşının kayığına binmem konusunda ısrar ediyordu. Arkadaşı ücret olarak 1000 rupee dedi ben de bu ücretin çok fazla olduğunu söyledim. Neyse anlayacağınız gibi sıkı bir pazarlık başladı. Ben 200 rupee dedim, çocuk hayır olmaz 500 ver dedi. Bir şeyin yanlış gittiğini hssetmeye başladım. Ve tekneye binmekten vazgeçtğimi ve yürüyerek izlemeye karar verdiğimi söyledim. Monesh’in suratı biraz değişti ve yürüyerek gidilemeyeceğini söyledi. Hindistana geldiğimden beri ilk defa böyle tatsız bir durum ile karşılaşıyordum. Kendi kendime moralini bozma Sibel dedim. Zafer bey’den telefon ile yönlendirme aldıktan sonra italyan bir turist grubun tekneye bindiklerini farkettim. Onlara katılıp katılmayacağımı sordum. Onlar da kabul ettiler. Bir buçuk saatlik tekne gezisine ne kadar ödedim dersiniz 100 rupee!!!!. Bu da Hindistan’da söylenen ücretlerde hislerimi dikkate almamın doğru olacağını gösterdi. Bazı insanlar size öyle güzel yaklaşıyor ki şüphelendiğiniz için ard fikirli olduğunuzu düşünüyorsunuz ama sonra geçte olsa anya konya ortaya çıkıyor. Mesela Jaipur’dan ayrılırken tren istasyonunda bavulumu taşımak üzere bir porter geldi. Ve ne kadara taşırsın dedim. 200 rupee dedi. Halbuki ben Delhi, Agra’da 50-75 rupee kadar bir ödeme yapmıştım. 75 rupee veririm yoksa olmaz dedim. O da buradaki platform çok uzak 1 km yürüyeceğiz dedi ben de okey tamam 100 rupee dedim. Sonra ne oldu dersiniz. 100 m sonra platforma gelmiştik. 1 usd’nin 46 rupee olduğunu düşünürseniz bahsettiğim ücretin fazla olmadığını anlayacaksınız ama yine de Hindistana gelecekler için bu bilgiyi özellkle yazmak istedim.


Tekne ile Ganj nehrinde ilerlerken ilk önce puja, ölü yakma törenini izledik. Öğrendiğime göre bir ölü 350 kg kadar odun ile 3 saatte yakılabiliyormuş. Sadece kadınların kalça kemikleri, erkeklerin ise göğüs kemikleri yanmıyormuş. Onları da puja töreni sonrasında Ganj nehrine atıyorlarmış. Ölü yakılmadan önce ölünün ailesinden birisi ölünün etrafında 3 defa dolaşıyor ve sonra ölü yakma işlemi başlıyor. Ölü tamamen yakıldıktan külleri Ganj’a atılıyor ve böylece ölen kişi cennete gitmiş oluyor.

Ölü yakma töreninden sonra tekne bizi Ana Ghata Dasswameth’in yakınında bir yere götürdü. Ghat, nehre girişi çıkışı sağlayan merdivenlere verilen isim. En önemli ghat merkezdeki Dasswameth Ghat’ı. Tekne turunu yapacaksanız buradan başlamanızı tavsiye ederim. Benim yaptığım hatayı yapıp Monesh’in arkadaşının olduğu farklı bir ghata gitmeyin. Her Ghat’ın farklı bir hikayesi var. Örneğin Kedar Ghat’a güney hindistanlılar gidiyormuş. Bir hindunun banyo yapma ritüelini gerçekleştirmesi için gideceği 5 Ghattan ilki Assi Ghatıymış.

Tekne gezimiz bittikten sonra italyan gruba teşekkür ederek Aarti törenini izlemek için güzel bir yer ayarlamak üzere onlardan ayrıldım.


Aarti törenleri, yılın 365 günü her akşam güneş batarken Ganj nehri tanrısı Ganga’ya saygılarını sunmak için yapılan bir tören. Tören zil ve çan sesleri ile başlıyor. Hindu aşramında eğitim gören 4 çocuk özel giysileri ile birlikte törenin başlamasını bekliyorlar. Hint müziği eşliğinde ilahiler söylenmeye başlıyor. Tören için gelmiş halkta hep bir ağızdan bu ilahileri söylüyor. Aşramda eğitim gören gençler çeşitli zil, tütsü, deniz kabuğu ve aletleri kullanarak dört bir yöne dönerek töreni sürdürüyorlar. Tören bittikten sonra insanlar çıplak ayakları ile Ganj nehrine girip elini ve yüzünü yıkıyor.

Bazıları tören sırasında kullanılan halen tütmekte olan kutsal ateşin dumanına ellerini sürüyor ve son olarak ganj nehrine süt dökülerek tören tamamlanıyor. Sonra isteyen küçük yeşil yaprak kaplara yerleştirilen mum ve gül yapraklarını Ganj nehrine bırakıyor. Bunu yaparken bir dilek tutuyorsunuz ve kabınız suya düşmeden Ganj nehrinde yol alır ise dileğiniz yerine gelmiş sayılıyor. Ben mi ? tabii ki ben de kendim için bir mum yaktım. Öncesinde o kirli görünümüne rağmen Ganj nehrini girip ellerime nehrin suyunu alıp baıma bir miktar nehir suyu döktüm.

Tören gerçekten çok etkileyiciydi. Bir yerde okumuştum seramoniler önemli olmaya başlayacak diyordu bu töreni görene kadar ne demek istediğini anlamamıştım. Hintli, türk, alman, japon, ingiliz, italyan, ispanyol, fransız tüm ülkelerden gelen insanlar aynı müzik, aynı görüntü, aynı enerjinin içinde önceden planlama yapmadan herhangi bir kurgulama olmaksınız Aarti törenine katılıyorlar. Aynı anda farklı bir şey düşünmeksizin tören içinde var oluyorlar. Kimsenin önceden belirlenmiş bir rolü yok her şey doğaçlama gerekleşiyor sadece orada olmak ve hissetmek yeterli olabiliyor. Kavga, gürültü, manipülasyonun eseri hissedilmiyor.


Törenden sonra Varanasi’nin arka sokaklarında yürümeye başladım Gündüz görünümünden farklı olarak şehir sokaklarında panayır alanı haline gelmişti. Karnım da zillerin çaldığını hissedince Zafer Bozkaya’nın kitabına başvurarak canlı hint müziğinin olduğu Ganga Fuji restauranttına gittim. Restaurant sahibi her gelen müşteri ile ayrı ilgileniyordu. Birlikte arzunuza uygun yemekler seçiyorsunuz. Çok lezzetli güzel bir hint yemeği yedim hem de canlı hint müziği eşliğinde....

Akşam yemeğinden sonra otele döndüm saat 22:00 dı. Trene gitmek için daha 2 saatim vardı. Zafer bey’in tecübesine göre bu trenin rötar yapma ihtimali fazlaydı. Gece yarısı tren istasyonunda beklemek zorunda kalabilirdim. Ama benim başka çarem yoktu. Katlanmak zorundaydım. En son 23 yaşındayken inter-rail ile gerçekletirdiğim Avrupa gezim sırasında Floransada’daki tren istasyonunda beklemiştim.

Bavulumu topladım ve Agra ve Jaipur yazılarımın son düzeltmelerini yaptım. Birazdan Haridvar’a gitmek üzere tren istasyonuna doğru yola çıkacağım. Kısa da olsa Varanasi de olmak güzeldi. Trendeki hintli dostumun söylediği gibi Varanasi’yi az da olsa hissedebildim sanırım

Haridwar’da tekrar buluşmak üzere,

sevgiler

Varanasi’ye gidecekler için öneriler

1-Otelin dışında hiç bir rikşa ile anlaşma yapmayın.
2-Varanasi’de kalmak çin 2 gün yeterlidir. Ancak yoga yapmak isterseniz burada daha uzun kalıp aşramlardan yoga dersi alabilirsiniz.
3-Bizim ipekler daha güzel bunu bilesiniz. (umarım ayrımcılık yapmamışımdır)

Jaipur, The Pink City

20.Ağustos.2010

Jaipur gezimde de sevgili Zafer Bozkaya tekrar hızır gibi yetişti ve Adrian isimli bir arkadaşını benimle ilgilenmesi için ayarladı. Zafer bey gerçekten de yolculuğumu yapılabilir hale getirdi. Ona tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Bir de sevgili ailem ve dostlarımın duaları var tabii. Onların destekleri olmasaydı dayanıklılık toleransım kaç olurdu bilmiyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum..
Jaipur’a giderken trende genç bir çiftle birlikte yolculuk ettim. Kız Hintli, erkek arkadaşı ise İsveçliydi. Çocuk bir ay, kız ise 3 ay daha Hindistan kalacaktı. Daha önce duymadığım bir sürü yere gideceklerdi. Hindistan bayağı büyük bir ülke, her şehri göreyim deseniz yaşamınız yeter mi bilmiyorum.


Tren, Jaipur’a bir saat geç vardı. Neyse ki Zafer Bey’in arkadaşı Adrian çıkışta beni bekliyordu. Taksi ile kalacağım otel olan Arya otele geldik. Arya oteli çok güzel bir otel. Güzel bir bahçesi ve temiz odaları var. Her odanın giriş kapısına sehpa üzerinde içi su dolu bir içimde gül yapraklarının olduğu bir kap koymuşlar vardı. Gerçekten işini ciddiye alan bir otel.

Ertesi sabah Adrian ile görüşmek üzere sözleştik. O gece güzel bir uyku çektim. Hindistan’a geldiğimden beri ilk defa derin bir uyku uyuyabildim. Sabah Adrian, Hava Mahal, City Palace, Jantar Mantar ve Monkey Temple gitmek üzere bisikletli rikşa ayarladı. Öğlen yemeğinde LMB otelinde buluşmak üzere sözleştik ve böylece Jaipur gezim başladı.


Jaipur diğer bir adı da Pink City. Pink City denmesinn sebebi ise Jaipur’daki çoğu binanın pembe renkli olmasıymış. Jaipur’daki ilk durağım City Palace’dı. City Palace, Mihrace Jai Singh tarafından yaptırılmış. Saray içinde 3D teknolojisinde yapılmış resimler bulunuyor, nereden bakarsanız bakın tablodaki adamın size bakış yönü değişmiyor. O devirde böyle bir teknoloji olması enteresan. Şimdiki mihrace halen bu sarayda yaşamın sürdürüyormuş. City Palace’dan sonra Jantar Mantar’a geçtim.

Astroloji ile ilgilenenler kesinlikle burasını görmeli. Burcunuzun o anda gözyüzündeki pozisyonunu öğrenebileceğiniz, günlük saati güneşin gölgelemeleri ile rahatça tesbit edebileceğiniz bir sürü doğal aleti Jantar Mantar’da bulabilirsiniz. Jantar Mantar’dan sonra Hava Mahal’e geçtim. Hava Mahal kral ailesi kadınlarının şehri izleyebilmeleri için yapılmış büyük bir bina. Hava Mahal’den sonra bisikletli rikşa ile Monkey Temple’a doğru yol aldık. Bisikleti süren çocuğa bakınca içim acıyordu. Sonra yanımızdan geçen başka bir bisikletli rikşa gördüm. Rikşanın içinde 3 kişi vardı. Sonra başka bir rikşa daha dikkatimi çekti. Bu rikşada ise 2 kişi ve bir bavul vardı. Benim rikşa onlara göre daha iyi durumdaydı, biraz olsun içim rahatladı. Monkey Temple ‘a geldiğimizde yokuşu çıkarken çocuk bisikleti kullanmayı bırakıp rikşayı itmeye başlayınca dayanamayıp ben de aşağıya inip yürümeye başladım. Sokaktaki insanlar çocukla dalga geçse de ben yürümeye devam ettim. Monkey Temple girişine geldiğimizde rikşayı kullanan çocuktan ayrıldım. Buradan sonra yürüyerek devam edecektim.

Yürüdüğüm yolun iki yanında maymunlar vardı. Tepeye çıktıktan sonra yol tekrar aşağıya doğru devam ediyordu . Yerde kare taşlar vardı ve taşların arasından sular akıyordu. Ve gittikçe suların miktarı artmaya başladı sanki yerden akan bir şelale vardı. Bir de yağmur yağmaya başlamaz mı? Tam şenlik bir durumdaydım. Neyse ki, yürüdüğüm yolun etafındaki doğa çok güzeldi. Kah inekler, kah köpekler, kah maymunlar ile birlikte patika yoldan aşağıya yürümeye devam ettim. Köşesinde bir market ve biraz ilerisinde su birikintisi ve kubbe olan bir bölüme geldim. Buraya kadar herhalde diye düşünmüştüm ki hintli bir kaç kadının su birikintisi ve kubbenin olduğu yerden benim bulunduğum yere doğru yürüdüğünü farkettim. Daha ileride de bir şeyler olmalıydı. Yürüdüğümde aşağı yukarı dizime kadar gelecek su birikintisinde ilerlemek hiç işime gelmiyordu. Allahtan akşam kodumu giymeye karar verdiğim halde sabah fikir değiştirip şortumu giymiştim. Şortumu biraz yukarı sıvadım ve neyse ne, ne yapalım diyerek su birikintisine doğru ilerledim. Su birikintisinden sonra aşağıya doğru inen başka bir merdiven grubu belirdi. Merdivenden aşağı doğru inmeye başladım. Birden uzakta gizli bir temple olduğunu farkettim. Merdivenin yanındaki kayalardan aşağıya doğru sular akıyordu. Aşağıya akan sular dikdörtgen bir havuza dökülüyordu. Havuzun içinde erkek çocuklar yıkanıyor, rengarenk elbiseler ile kadınlar çocuklara bakıyor, alınların ortasına kırmızı bir boya sürüyorlardı. Küçük havuzun ötesinde aşağıda da ortasında şekilli, yuvarlak bir taşın olduğu dümdüz, büyük güzel bir havuz ile temple’a ait binalar uzanıyordu. Ve etraftaki yeşilliğin rengi çok farklı bir yeşil haline gelmişti. Sanki bir kapı açılmış ve farklı bir evrene geçmiştim. Kesinlikle sihirli bir yer olmalıydı burası.
O an Mihracelerin yaşadığı o dönemde olmayı gerçekten çok istedim. Şimdiye kadar geçmişe gitmiş olsaydın hangi zamana gitmek isterdin sorusunu yanıtlamış olmak için hiç bir şey hissetmeden aklıma gelen herhangi bir zamanı söylerdim ama şimdiden sonra nerede ve hangi zamanda olmak istediğimi çok iyi biliyorum.

Ben de diğer kadınlar gibi alnıma ve saçmın dibine kırmızı boya sürdürdükten sonra dönüşe geçtim. Sonradan alın ve saç diplerine sürülen kurmızı boyanın evli olmanın işareti olduğunu öğrenecektim. Kalbimin bir kısmı Monkey Temple da kalmıştı. Gerçek Hindistanı Jaipur’da hissetmeye başlamıştım.

LMB otelde Adrian ile birlikte lezzetli bir öğlen yemeği yedik. Sonra otele döndüm. Ertesi gün saat 7:30’te otelden taksi ayarlayıp dosdoğru Amber Forta sevgili fillere binmek üzere otelden ayrıldım. Yarım saat sonra Amber Fortta’ydım.

Amper forta yürüyerek, araçla veya fillerle giriş yapabiliyorsunuz. Tabii ki ben filleri seçtim. Fillerle kalenin giriş bölümüne kadar gelebiliyorsunuz. Amber Fortun çevresi, çin seddine benzer taştan duvarlarla çevrilmiş. Bayağı korumalı bir kale. Yaşam alanında ise kadınlar için özel hamamlar, mihracenin her karısına özel alanlar, ibadet, dans ve eğlence alanları ne ararsanız var. Duvarlar özel işlemeli çoğunda fil başlı tanrı Ganejin sembolü var. Amper Forttan geri dönerken Kali Tapınağına da uğradım.


Kapısından girdikten sonra yukarı doğru uzanan merdivenin iki kenarında mermerden iki fil bulunuyor. İkisinin de gelenlere ‘buyrun hoşgeldiniz’ diyen bir halleri vardı. Şansıma o gün Temple açıktı. Aslında bu tapınak her zaman açık olmazmış. Temple’ın içinde enteresan bir enerji alanı vardı sanki. Temple’ın içine girdiğimde alter kısmındaki zili (*)çaldım ve dua etmeye başladım. Dua ederken ellerimi göğsümüm önünde birleştirdiğimde ellerimin çok fazla ısındığını farkettim.

(*) Zil çalınmasının sebebi ise Tanrı genelde çok meşgul olduğundan geldiğinizi haber vermek için zili çalıp duanızı yapıyorsunuz. Sonra aynı şekilde ayrılırken de işinizin bittiğini bildirmek için zili çalıyorsunuz.

Amper Forttan sonra Tiger Forta gittim. Burası da güzeldi ama diğerleri gibi ekileyici değildi. Tiger Forttan sonra otele döndüm, maillerime baktım sonunda Hinditan&Nepal gezimle ilgili ilk yazımı yayınladım. Saat 3 gibi Varanasiye gitmek için Jaipur trenine biniyor olacağım.
Jaipur üzülerek senden ayrılıyorum... Kalbimin bir kısmı güzel peri masalı gibi yerde yani Monkey Temple’da kaldı ve ben bundan çok hoşnutum.

Sevgiler

Taç Mahal , Dedicated to Endless Love


19.Ağustos 2010, sabah erkenden kalkıp Agra’ya gitmek üzere Yeni Delhi tren istasyonuna doğru yola çıktık. Trenin gelmesini beklerken yanıma hintli bir amca oturdu ve giydiğim eteğin sıcak havaya çok uygun olduğunu söyleyerek lafa girdi. İsmi Neerage’tı ve NY’da yaşıyordu. Agra’ya akrabasının düğünü için gelmişti. Fazla konuşkan bir amcaydı. Çattık galiba diye düşünürken sadece benimle değil, çevredeki diğer insanlarla da konuşmaya başladığını farkettim. İçim biraz rahatlamıştı. Konuşkanlığına rağmen çok kibar olduğunu kabul etmeliyim. 22 kiloluk bavulumu hiç teklifsiz kompartımanın tavanında bavullara ayrılan bölüme yerleştirdi. Trenimiz çok havalıydı. Sabah kahvaltısı, kocaman bir şise su, meve suyu, kurabiye verdiler ki bu alışılmışın dışında bir durumdu. Diğer trenler de böyle ise yaşadık dediğimde ise Neerage, gülerek şansımı zorlamamamı, bu durumun sadece Delhi-Agra hattına özel olabileceğini söyledi. Bir sonraki tren yolculuğumda konu hakkında net bir bilgiye sahip olabileceğim.

Agra’ya indiğimde sevgili Zafer Bozkaya’nın önerdiği rehber-taxi Reiss , istasyonun çıkışında beni bekliyordu. Agra’da tek bir günüm vardı ve gidilmesi gereken yerleri seri bir şekilde gösterecek birisinin olması benim için büyük şanstı. Reiss tam da her eve lazım türden bir amcaydı. Diğer tüm hintliler gibi biraz samimileştikten sonra bana evli olup olmadığımı sordu. Ne kadar geniş bir aileye sahibim olduğumu merak ediyordu. Bekar olduğumu öğrenince, kibarlığından şaşkınlığını belli etmemeğe çalıştı. Çünkü benim yaşımda birinin hala bekar olması Hindistan’da pek görülesi bir durum değildi.


Agra’da ilk olarak Taç Mahal’e gitmeyi planlıyordum. Reiss, Taç Mahal yolu üzerinde yanıma yaklaşanlar ile konuşmamı, açıkta satılan yiyecekleri yememi, ikram edilen yiyecekleri ise kesinlikle kabul etmememi, kabul ettiğimde ise tecavüzcü Çoşkunvarı durumların oluşabileceğini ve sonrasında da tüm paramın çalınabileceği konusunda beni uyardı. Okuma yazma bilmeyen bir insanın güzel bir ingiliz aksanı ve düzgün gramer ile tüm bu bilgileri aktarması büyük başarıydı. Reiss, son olarak buluşma yerimizi ve beni Taç Mahal’e götürecek yolu gösterdi.

Taç Mahal’in batı kapısından Taç Mahal’e doğru hızla yürümeye başladım. Reiss’in tam söylediği gibi, ‘sizi rikşa ile Taç Mahal’e götürelim’, ‘bundan satın alın’, ‘size rehberlik yapalım’ diyen bir kaç insan yaklaştı ve ben hiç yanıt vermeyerek hızla Taç Mahal’e doğru yürüdüm. Giriş biletimi aldım. Biraz yağmur çiselemeye başlamıştı neyse ki yağmurluğum vardı. Girişte güvenlik görevlileri üstümü aradılar, yiyecek ve sigara arıyorlardı. Reiss bu konuda da beni uyardığı için çantamdaki yiyecekleri arabada bırakmıştım. Güvenlikten geçtikten sonra önümde çok güzel bir bahçe beliriverdi. Yemyeşil, bakımlı, çok güzel bir bahçeydi. Sanki farklı bir dünyaya gelmiş gibiydim. Hindistan’da temple, tarihsel yer, bina ve complexe girdiğinizde tüm dünyanız değişiveriyor. Bir an cennette veya bir peri masalının içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz ancak bu yerler dışına çıktığınızda karmaşa ve düzensizlik içinde farklı bir dünyaya açılıyorsunuz. Bu güzel bahçenin ilerisinde tekrar büyük bir kapı göründü. Kapıya doğru ilerledim ve içeri girdim.


İşteeeee........... o tüm ihtişamı ile büyüleyici Taç Mahal (crown palace) tam karşımdaydı. Çok heyecanlanmıştım. Taç Mahal’in herkesin gidip görmesi gerektiği yerler arasında olmalı diye düşünüyorum. Düşünün bir kere tüm bina insan eliyle 22 senede mermer kulanılarak inşa edilmiş. Şah Cihangir sevgisinin işareti olarak karısı Mümtaz için bu anıt mezarı yaptırmış. Anıtı çevreleyen mermer duvarların kafesli bölümleri değerli taşlarla süslenmiş. Binanın dört bir tarafı da aynı şekilde inşa edilmiş hangi yönden bakarsanız bakın aynı Taç Mahal’i görüyorsunuz.
Bol bol fotoğraf çektim. Aksilik bu ya fotograf makinamın pili bitmez mi, tabii hemen sevgili blackberryim imdadıma yetişti. Taç Mahal’de bir saat kadar daha kaldıktan sonra Reiss ile buluşma yerimize doğru yürümeye başladım. Taç Mahal o kadar güzel, o kadar ihtişam içindeki insan burayı bırakıp gitmeyi hiç istemiyor. İnsanları kendisine çeken bir büyüleyici bir enerjisi var. Taç Mahal’e Topraklanma için 10 üzerinden 10 verdim valla.

Fetihpur Sikri, Agra’dan 40 km uzakta bir yer. Aynı zamandaTaç Mahal gibi dünya kültür mirasları listesinde yer alıyor. Fetihpur Sikri’ye geldiğimizde Reiss, 1.sınıf rehber tutmanın uygun olacağını söyledi. Rehber gerçekten de işini çok ciddiye alıyordu. Fetihpur Sikri’i anlatırken ilginç hikayelerle süslüyerek turu eğlenceli bir hale getirdi.


Gelelim Fetihpur Sikr’nin hikayesine; İmparator Ekber‘in farklı dine mensup 3 karısı varmış. Birisi türk müslüman, diğerleri hiristiyan ve hindu dinine mensupmuş. Ekber’in 3 karısı olmasına rağmen uzun bir süre çocuk sahibi olamamış. Ekber için imparator olup ta bir oğula sahip olamamak çok onur kırıcı bir durum haline gelmiş. Ekber, öneri üzerine Sikri şehrinde yaşayan ermiş Sufi’yi görmeye gitmiş ve sorununu Sufi’ye anlatmış. Sufi’de Ekber’e Hintli karısından bir oğlu olacağı müjdesini vermiş. Bir zaman sonra Ekber’in Hindu dinine bağlı olan karısından bir oğlu olmuş. Ekber, oğluna ermişin ismi olan Selim adını vermiş. Selim büyüyünce allaha yakın olmak için hep dua etmiş ve sufi felsefesini takip etmiş.

İmparator Ekber’de Sikri şehrini sonradan büyük bir şehir haline getirmş. Şehir iki bölüme ayrılmış. İlk bölümde 3 karısının yaşadığı yer, mutfak, yemek salonu, paralarının sakladıkları banka, parlemonto binası, müzik dinledikleri ve oyun oynadıkları bahçe alanı ve Ekren’in yatak odası, kutsal bölüm diye anılan ikinci bölümde ise cami ve Selim’in dua ettiği bina yer alıyordu. 3 karısı arasında en büyük eve sahip olan Hindu dinine mensup olan karısı, (tabii erkek çocuk doğurmanın ayrıcalığı ) sonraki büyük ev ise hiristiyan dinine mensup olan eşi Maria’ya ait. En küçük ev ise Türk sultanı Rukiye’ye ait. Rukiye’nin evi küçük olmasına rağmen enteresan bir hikayesi var. Ekber, Türk sultanına sana bu hayatta cenneti yaşatacağım demiş ve temsilen evin dört duvarını kafes şeklinde raflarla süslemiş. Kafes rafların kenar ve içlerine yerleştirilen parlak değerli taşlar, güneş ışığınn yansımasıyla cennetteki nura benzeyen bir ışık saçarak evin içini aydınlatıyormuş. Evin giriş ve iç duvarlarına cennetteki ağaç ve meyvelerin resimleri elle oymalı olarak işletilmiş.

Ekber’in yatak odası ise ayrı bir hikaye. Yerden 2-3 metre uzaklıkta kocaman taştan bir direkleri olan yanyana 20 kişinin rahatça yatabileceği büyük bir yatak. Yatağın ayak ucu ile başucunda karşılıklı aynı hizada 2 pencere, alt zeminde ise içinde gül(*) yapraklarının yer aldığı su yolu yapılarak doğal air condition ortamı yaratılmış. (*) Gülün serinletici özelliğinden faydalanmışlar.
Selim’in dua ettiği kutsal bölümde ise max 3 dilek dileyebileceğiniz bir temple yer alıyor. Ve burada dilediğiniz dileklerin olma şansı ise %100’müş. Tek şart, dilediğiniz her ne ise kimseye söylememeniz. Dileklerden bir tanesi kendiniz ile ilgili, diğerleri ise aileniz ve arkadaşlarınızla ilgili olması öneriliyor. Tabii ben durur muyum hemen gerekeni yaptım. Ama ne diledim üzgünüm bu konuda bir şey yazamayacağım, ölene kadar bende saklı kalacak......

Fetihpur sikri’den sonra tekrar Agra’ya döndük. Agra’da görülmesi gereken son yer olan Agra porta ( Agra Kalesi) gittik. Agra Fort dünya kültür mirasları listesinde yer alan, Şah Cihan tarafından yapılmış bir kale. İçi diğer tarihsel yerler gibi çok temiz ve bakımlı. Bahçedeki ağaç ve çiceklerin renklerini görmek, gerçekten büyük bir ayrıcalık.
Agra kalesini gezerken bir de Bolywood çekimine de tanık oldum. Erkek artist şarkı söylüyor ve etrafında ise bir sürü güzel hintli kız dans ediyordu. Çekimler durur durmaz erkek artistin etrafında bir sürü adam bitiveriyor. Birisi güneşten korumak için şemsiye, diğeri oturması için tabure, diğeri serinlemesi için fan, bir diğeri de istediği zaman terini silmek için selpak taşıyordu. Sanırım bayağı meşhur bir amca olmalıydı.
Agra’daki güzel seyahatimden sonra 17.40’daki Jaipura giden trenime doğru yola çıktım. Bu yazımı da trende yazıyorum. 22:30 da Jaipur’da olacağım. Yarın da Jaipuru keşfediyor olacağım. Filleri binmeyi dört gözle bekliyorummmmmm
Sevgiler

Agra gezisi için tipler

1-Agrayı gezip görmek için bir gün yeterli gelecektir.
2-Şehir turunuz için Reissi kiralayın. Planınızı söyleyin her şeyi ona bırakın ve oldu bilin.
3-Taç Mahal’ı görmek için günün her günü uygun ama sabah güneşin yükselişi ile akşam güneş batış zamanını seçmeniz iyi fikir olabilir. Bunun içinde Agra’dan ayrılırken bineceğiniz tren saatinin gece geç saat olsun. Ancak bu vakitlerde Taç Mahal’in kesinlikle çok kalabalık olacağını unutmayın
4-Şehirler arası tren yolcluğunuzda bavulumu nasıl taşıyacağim diye düşünmeyin. Bavulunuzu taşıyacak porterlar her istasyonda mevcut

21 Ağustos 2010 Cumartesi

İncredible İndia



Evettttttt, bütün bir bahar mevsimi boyunca planladığım Hindistan projem sonunda gerçekleşti ve Şimdi Hindistandayım.

Maymun ve ineklerin sokak kedi ve köpekleri gibi sokaklarda başıboş dolaştığı, fakir görünümlerine rağmen insanların çok mutlu olduğu, bayanların düğüne gider gibi rengarenk pullu, taşlı elbiseler ile günün her saati sokakta rahatça dolaşabildiği, rengarenk giyinmiş bayanların pırıltılı elbiseleri ile rahatça motosiklete binebildikleri, motosikleti süren centilmenin arada bir yere tükürebildiği, o kadar yoksulluğa rağmen sokakta dolaşan besili ineklerin kesilip yenilmediği, her an bollywood film çekimlerine tanık olunabildiği, bisiklet, motosiklet, rikşa, otobüs, at arabası, deve arabası, insan ve araçların aynı anda tek noktaya hareket ettikleri halde kazasız belasız ulaşmak istedikleri yere ulaşabildikleri, baylara tahsis edilen umumi tuvaletlerin 3 tarafının açık olduğu, tıpkı Hindistan tanıtımında kullanılan slogan gibi ‘ İncredible İndia’ (muhteşem india)’ a ayak basmış bulunmaktayım. Nasıl mı? İşte ilk uçaktan inişimden itibaren yaşadıklarım ;

Sabaha karşı saat 3 gibi Yeni Delhi havaalanındaydım. Gümrükten hızlıca geçtikten sonra bavulumu aldım. Havaalanında usd-rupi kuru avantajlı olmadığından sadece 100 usd bozdurdum. Anlaştığım tur acentası (Tibetian Tour&Tourism) bana taksi yollayacaktı. Etrafıma bakındım, ismimin yazıldığı kağıt ile bekleyen birisini göremedim. Acentayı telefon ile aramak üzere hemen Airtell bürosuna gittim. Telefonumu kontrol ettiler ve airtel kartını kullanabilmem için telefonumun kodunu kırmaları gerektiğini ve kod kırma işinin ise şehirdeki acentalar tarafından yapılabileceğini söylediler. Telefon kartı alma projesi suya düşmüştü. Telefon konusunu ertesi güne bırakmak zorundaydım. Delhi havaalanında bir başımaydım ve aksi gibi kalacağım otelin yerini bilmiyordum. İçimdeki ses sakin ol sorun çıkmayacak diyordu ama ben endişelerime gem vuramıyordum; bu adam nerede acaba? Uçaktan erken çıkmış olabilir miyim? Şeklinde söylenirken havaalanı binasının dışında elinde kağıt ile bekleyen adamları farkettim. Evet beni karşılayacak kişi oradaydı ve tabi ki de beni bekliyordu. Boşu boşuna endişelenmiştim. Sabaha karşı saat 5 gibi otele vardık. Şöför dostum Süresh ile saat 10.00 gibi Delhi’yi gezmek üzere sözleştik. Delhi’de 2 tam günüm vardı. İlk gün Yeni Delhi, 2.nci gün ise Old Delhi’yi gezecektim.

Sabah sözleştiğimiz gibi Süresh ile buluştuk. İlk olarak Raj Gahat’a Mamatma Gandi’nin ölümünden sonra yakıldığı yere gittik. Raj Gahat, bakımlı, yemyeşil büyük bir parkın içindeydi. Hava sıcak ve nemli olmasa, yemyeşil otların üzerine öylece uzanıverecektim. Hava sııcaklığı dayanılır gibi değildi. Gerçi İstanbul’dayken nemli hava nasıl olur biraz pratik yapmıştım ama Hindistan’daki sıcaklık İstanbul’dan farklı olarak sauna kıvamındaydı. A/C li bir ortama girdiğinizde sauna etkisi anında geçiyor, dışarı çıktığınızda ise doğal sauna hemen kendisini hatırlatıveriyordu.


Raj Gahat’tan sonra dünyadaki 7 Bahai tapınağından biri olan Lotus Temple’a gittim. Lotus Temple’ın binası lotus çiceğine benzetilmişti. Bahai dinine göre her dinden insan gelip burada dua edebilirdi. Binanın içine girdiğimde kendimi çok iyi hissettim. Temple’ın güzel bir enerjisi vardı. Herkes gibi duamı yapıp, tapınağın müzesini dolaştım. Tarihini incelediğimde Osmanlılar zamanında Anadolu’da bulunduklarını öğrendim. Müslümanlıktan esinlenmişlerdi sanki. Lotus çiceğine benzetilen binanın 9 ayrı kıvrımı vardı. Bu da allahın 99 ismini temsil ediyor olabilirdi.

Sonra Moğol hükümdarının 2.ncisi Babur’un oğlu Hümeyinin Türbesi, Hare Krisna temple ve eskiden Gandi ailesinin yaşadığı, İndra Gandhi ve oğlunun suikast sırasında giydikleri giysilerin sergilendiği İndra Gandhi müzesi ve Mamatma Gandi’nin son günlerini yaşadığı evini gezdim. M.Gandi ile İndra Gandi ve oğlunun da suiskasta kurban gitmeleri gerçekten enteresandı.

Bugünün son ziyaretini arkeolojik yapıtların bulunduğu Ulusal müzesine yaptım. Ve sonra doğruca otele gittim. Önce güzel bir duş ve sonra da uyku....
Ertesi gün Eski Delhi’deydim. Eski Delhi’de birazcık !! karmaşa hakim. Yollarda otobüs, bisikletli rikşa, motorlu rikşa, araba, at arabası, inek ne ararsan var. Yeşil ışık yandığında inekler hariç tüm araç tipleri aynı anda bir noktaya doğru hızla ilerliyor, evet şimdi çarpacaklar diyorsunuz, sonra inanılmaz bir şekilde hasarsız yollarına devam ettiklerini görüyorsunuz. Belki bir gün Hindistan gezim süresince bu durumu normal karşılar duruma gelebilirim...Belli mi olur...
Eski Delhi’de ilk gittiğim yer Red Forttu. Red Fort (Lal Qila ), Moğol imparatoru Şah Cihan tarafından yaptırılmış bir kale. Kalenin girişinde çok tatlı, şirin çok ciddiye alan rehber bir amca ile anlaştım. Red Fortun hikayesini öyle güzel anlattı ki geçmişte orada olanlar gözümde canlandı.

Kalenin içindeki binaların üzerindeki işlemlerde 5 ayrı dinin figürleri kullanılmış. Şah Cihan yaşadığı sürece tüm dinlerin birleşip birbiri ile dost olabileceğini anlatan temsili binalar yaptırmış. Red portun ana giriş kapısı olan Lahora, Kabe yönüne bakıyormuş. Şah zamanında Red Fortun büyük ihtişamlı bahçesinde 300 danscı müzik eşliğinde bembeyaz kıyafetleri ie dans edip müzik çalarlarmış. Şahın insanları kabul ettiği ve onların sorunlarını dinlediği bölümün arkasındaki panoda yine 5 dinin temsil edildiği figurler, kuşlar resmedilmiş. En ortaya ise tavuk resmi konulmuş. Oturan tavuk, müziğin şifa verdiği ve bu sebeple müziğin dinlenmesi gerektiğine işaret ediyormuş. Her figür ve işaretin bir hikayesi var. Anlayacağınız boşuna hiç bir şey yapılmamış.

Red Fort’tan sonra Red Fortun tam karşısındaki Zen temple’a uğradım. Temple’da benden başka yabancı turist yoktu. Girişteki adam, temple’daki tek ingilizce bilen kişiye, zen rahibe beni götürdü. Rahibin önünde pirinç, nohutlardan oluşmuş 2 ayrı tabak vardı. Zen rahip kısa bir dua okuduktan önündeki pirinçleri bir kaptan bir kaba aktarıyordu. Başında, boynunda ve ellerinde parlayan taşlardan kolye, taç ve yüzükler bulunuyordu. Benim hangi dine mensup olduğumu sordu. Müslüman olduğumu öğrenince müslümanlık ile zen dininin benzer yönlerini anlatmaya başladı. Sonra alnımın ortası ile ve tepe çakrama kutsal su, turuncu renkli bir sıvıyı ise sadece alnımın ortasına sürdü. Ve böylece Zen rahibi tarafından kutsanmış oldum.

Zen Temple’dan sonra Jama Mascide (Cuma Camii) oradan da Janpat’a geçtik. Janpat caddesi, Mahmutpaşa’nın biraz daha moderni gibi. Aynı caddede bir de kapalı alış veriş merkezi de var. İsmi Central Cottage Emperum. Hindistandaki ilk günümde alış veriş yapmak, iyi bir fikir olmayacağından Janpath’te fazla kalmadım. Zaten bavulumda alacaklarım koyacak yer yoktu. Ayrca gördüğüm çoğu şey İstanbul’da da vardı. Hindistan’dan ayrılırken Delhi’ye tekrardan uğrayacaktım. O zaman daha etraflıca bakarım diye düşündüm. (itiraf: Çok sevdiğim bindilerden bir kaç tane!!!!! Aldım)

Bu günümün son aktivitesi ayak ve ellerime indian dövmesi yaptırmak oldu. Süresh, güzel dövme yapılan bir yer bilgisin arkadaşlarından öğrenmişti. Arabayla oraya gittik. 2 Hintli kadın bir sürü motifi 20 dakika gibi kısa bir zamanda bitiriverdiler. Dövmelerim çok güzel olmuştu.
Otele geldiğimde çok yorgundum. Ertesi sabah Agra’ya gitmek için 5’te kalkacağımdan biraz dinlenmek çok iyi olacaktı.

Delhi serüvenim şimdilik bitmiş, Agra yolculuğum ise yeni başlıyordu.
Sevgiler

Delhi ‘ye Gidecekler için özel tipler
1-Delhiyi görmek için 2 tam gün yeterli olacaktır.
2-Rehberiniz yok ise sizi gün içinde gezdirecek bir araç ayarlamanız çok iyi olur.
3-Midesi hassas olanlara özel restaurantlar 1-Hare Krişna temple içindeki restaurant 2- Janpath‘ taki Hotel Saravana Bhavan’nın resturantı. İki yerde de set menü tercih etmenizi öneririm.
4-Alış veriş için tavsiyem Janpath ve Central Cottage Emperium
5-Delhi’yi çok iyi tanıtan Sevgili Zafer Bozkaya tarafından yazılan ‘Hindistan Gezi Rehberi’ kitabını kesinlikle okuyun

1 Ağustos 2010 Pazar

Duyduk Duymadık Demeyin!!


Ağustos ayında 2 ay sürecek güzel bir yolculuğa çıkıyorum. Rotam Hindistan ve Nepal....Oralardayken başka yerlere kaçar mıyım ? bilemiyorum. 17 ağustos’ta sabaha karşı 3:00 gibi yolculuğumun ilk ayağı olan Delhi topraklarına ayak basacağım.Ve böylece11 gün sürecek Kuzey Hindistan yolculuğumda başlamış olacak. Önce Delhi’de Red Fort, Jama Masjid, İndia Gate ile Jain Tapınağını ziyaret edip, oradan Taç Mahali görmek için Agra’ya uzanıyor olacağım. Agra’dan sonra ise Jaipura geçiyor olacağım. Jaipur’da gezilecek bir çok yer var. Önce Pink City’e sonra Monkey Temble, Tiger forta gidip sonra fillerin yardımıyla Amber Fort çıkacağım. Hindistana gelip te kına yaptırmadan olmaz. Chowki Dani’de kına yaptıracağım belki bir de el falı baktırırım belli mi olur!!

Jaipurdan Varanasi’ye gelişim 23 ağustos gibi olacak. Varanasi görmeyi çok arzuladığım yerlerden biri. Ganj nehrinde ölüleri yakma töreni ile Aarti seromonisini katılacağım. Varanasi’deyken İpek kumaşlarının satıldığı ipek pazarına uğramayı düşünüyorum. Varanasi’de son olarak Buda’nın ilk dersini verdiği Bhamekh Stupaya uğrayacağım.

Varanasi’den sonraki durağım Haridwar. Meşhur Ganj Nehri törenlerinde kendime yer edinmek için akşam üstü erkenden Vishu Ghat’a doğru yol olacağım. Haridwardaki Aarti törenlerini izledikten sonra Beathles Aşramın olduğu Rishikesh’e doğru yol olacağım. Rishikesh’te meşhur Jhoomla köprüsü ve zamanım olur ise Himalayalara yakın olan Mussorie’ye uğrayacağım. Haridwar’dan sonra doğruca Amritsar, Altın tapınağın olduğu yere gidiyor olacağım. Amritsardan sonra da ana durak yerim olan Dharalamsa’da olacağım. Dharalamsa Tibet kolonilerinin yaşadığı bir şehir. Tibetteki olaylardan sonra Hindistan hükümeti Tibetlilere kucak açmış ve onlara Dharalamsa’da özel yer tahsis etmiş. Dalai Lama’da burada yaşıyor. Oraya vardığımda gördüklerimi uzun uzun yazarım artık. Dharalamsa’da 15 gün kadar kalacağım. Budizm workshopına katılacağım. Bazı süprizlerim de var ama sırası gelince yazacağım

Dharalamsa’dan sonra ise Nepal’deyim. Bu yolculuğumun esin kaynağı Nepal’deki Kopan manastırıydı. Geçen sene “ Wisdom “ isimli bir kitap okuyordum. Bu kitapta Lama Rinpoche’den bahsediyordu. Lama Rinpoche’i Google’ladığımda ise karşıma Kopan manastırı çıktı o kadar güzeldi ki kesin buraya gitmeliyim demiştim. Richard Gere gibi ünlülerde buraya gelirmiş Richard Gere’yi görürsem sizden selam söylerim. Neyse fazla geyiğe girmeden yazıma devam ediyorum.

Herkes Nepal’i Hindistandan daha çok seveceğimi söylüyor. Nepal 20 km çapında bir alan içerisinde UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası ilan edilen 8 ayrı grup esere sahip nadir ülkelerden biriymiş. Gezilecek bir çok güzel manastır ve köy var. Nepal’de zamanım çok olduğundan rahat rahat gezeceğim buraları. Ekim ayının başında ise Kopan Manastırında 10 günlük meditasyon ve Budizim üzerine bir workshopa katılacağım....

Sevgili Kuzen ve Sevgili dostum Nilgün bu gezim ilgili gezegenlerin, transitlerin durumuna baktılar. Tüm gezegenler, açılar bu geziyi destekliyorlar. Pasaportumun sure sonunun yaklaşmış olmasına rağmen mucizevi bir şekilde Hindistan vizesini almış olmam gezegenlerin işi olabilir mi acaba

Açılış yazımı; bu geziyi planlarken bana destek veren güzel insanlardan bahsederek tamamlamak istiyorum. İlk olarak Zafer Bozkaya’dan bahsetmek istiyorum. Zafer Bozkaya Hindistan konusunda deneyimli bir uzman. “Hindistan gezi rehberi” isimli bir kitabı var. Bütün DR’larda satılıyor. İlginizi çeker ise alabilirsiniz. Zafer Bozkaya’in bir de www.hindistangezi.com isimli bir sitesi var ki Hindistan hakkında öğrenmek istediğiniz bilgilere buradan rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Hindistan gezimde, Dhalaralamdaki günlerimin netleşmesinde rol oynayan Ali İlker Eraslan’ada teşekkür ediyorum. İlker bey’i Sevgili Zafer Bozkaya, tanıştırdı. İlker bey’de Hindistan’ı çok seviyor ve imkan buldukça Dhalaralamsa’ya gidiyor. Budizm ile ilgileniyor. Dharalamsa ve Budizim ile ilgilenenler için İlker bey’in sitesini veriyorum . http://www.dharamsala.web.tr/

Nepal Gezimin mimari ise sevgili dostum Griet Verstraete . Gezimi yapılabilir hale getirdiği için ona da çok teşekkür ediyorum.

Ailemin ısrarla tek başına gitme sözlerine rağmen bu yolculuğa ısrarla çıkıyorum. Ne yapayım söz verdim.? Kime mi?

Tabii ki kendime

Sevgi ve şükranlar