16 Ekim 2010 Cumartesi

Hindistan&Nepal&Tibet Allahaısmarladık


Dün akşam saat 11:00 itibariyle Sabiha Gökçen havaalanına indim. Sevgili kuzenim ve sevgili arkadaşım Nilgün havaalanından beni karşıladılar.

Aklım halen Kopan’da kalmış olsa da İstanbul’a olduğum için çok mutluyum. Gitmeyi arzuladığım daha bir çok yer var. Örneğin Hindistan’a Darjeeling, Pushkar, Sarnath, Bodhkaya, Sikkim bölgesi, Nepal’de Chitwan, Lumbuini ve biraz daha sınırları aşarsam Bhutan, Burma, Kamboçya, Laos, Endonezya, Beejing.........

Birisi daha yeni bitmiş iken diğerinin planlarını yapmak açgözlülük oluyor sanki bağımlılık haline dönüşmeden bu konuda dharma çalışması yapmaya başlasam iyi olacak !!!!!
Yolculuğum sırasında beni destekleyen tüm dostlarıma ve aileme çok teşekkür ediyorum.

Sevgiler, Unutmayın Tek Gerçeğiniz Arzu ve İsteklerinizdir.....


 Gezip, gördüğüm yerler hakkında bilgi almak isteyenler bu blog aracılığıyla veya sibel@nefestr.com’dan bana ulaşabilirler.

Kopan Günlerim Devam Ediyor.



Eğitimin 6 ve 7. günlerde ise illüzyon içine girmemize sebep olan deneyimler, aydınlamayı gerçekleştirmenin yolları anlatıldı. 7.günüm biraz acılı geçti. Detayları sizinle paylaşamadığım için kusura bakmayın. Zira önce biraz hazmetmek istiyorum.

7. günün sabahında ise manastırdaki pujaya davet edildik. Puja, Buddha ve kutsal varlıklardan kutsanmak ve yardım talebi için yapılan seramoniler. İsteyen herkes belli bir ücret karşılığında manastır yetkililerinden puja yapılmasını talep edebiliyor.

Bu sabahki pujanın konusu 21 Tara Duaları idi. Tara, zorlukları aşıp başarılı olmanızı sağlayan Buddha. Özel bir mantrası var. Herhangi bir sağlık durumunu iyileştirme veya herhangi bir konuda başarı elde etmek istiyorsanız bu mantrayı 28 veya 108 defa söyleyerek Tara’dan yardım isteyebilirsiniz. Başarınızın tüm insanlar yararına olacağını niyetlemeniz durumda önünüzdeki engeller ortadan kalkabiliyor ve amacınıza doğru kolayca ilerleyebiliyorsunuz. İlgilenenler için mantrayı aşağıda yazıyorum.
‘ OM TARE TUTTARE TURE SHAVA’
Tibetli monklar tarafından dua edilmek isterseniz Kopan manastırından sizin için puja yapmalarını talep edebilirsiniz. Kim Bilir belki bir dostunuza puja hediye edersiniz.

2,5 saat süren Puja çok etkileyici ve güzeldi. Monklar borozanlar, ziller ve davullar eşliğinde dualarını okudular. Sabah erkenden güneşin doğmaına yakın dua sesleri ile güne başlamak hepimize iyi geldi. Öğlen yemeğinden sonra da kadın monkların manastırını ziyarete gittik. Buradaki şartların iyiliğinden dolayı bir sürü Nun Tibet’ten buraya gelmek için sırada bekliyormuş. Şu an yeni bina yapımı üzerinde çalışıyorlar. Bina bitince yeni nunları kabul edebilecekler. İlgilenenler var ise yeni manastır binası için yardım yapabilir ( www.kopanmonastery.com) Bina yardımı dışında herhangi bir monkun eğitimini ve günlük ihtiyacınızı finanse edebilirsiniz. Örneğin bir monkun bir günlük gideri 1 usd tutuyormuş. 365 usd’ye bir monk bir senesini geçirebiliyor. Aklınızda bulunsun.

7.günün akşamı ise akşamki meditasyon dersinin yerine ‘Unmistaken Child’isimli bir film seyrettik. Film şu an Kopan Manastırında yaşamakta olan Great Lama Konchong’un reenkarnasyonu olan çocuğun nasıl bulunduğunu anlatan bir belgeseldi.

Great Lama Konchong ölümünün ardından yakıldıktan sonra külleri arasındaki işaretler ile astrolojk haritaları kullanılarak Great Lama’nın bir sonraki yaşamında doğabileceği alternatif yerleri çıkartıyorlar. En yüksek olasılıkta olan üzerinde de araştırma çalışmaları başlatılıyor. Enteresan ve etkileyici bir belgesel. Reenkarnasyon konusunu merak edenler için bu belgeseli seyretmek ilginç gelebilir.
Bugün 8.nci günüm. Kursun bundan sonraki bölümünde sadece meditasyon dersleri olacak. Her gün için 7 ayrı meditasyon dersi koymuşlar. Karin, ayrıca arzu edenler için son günün sabahı Refuge seramonisini düzenleyebileceklerini söyledi. Refuge seramonisinde, hiç bir zaman hiç bir canlıya zarar vermemeyi ve yaptığınız her harekette diğer canlıların yararını düşüneceğinize söz veriyorsunuz. Lama Geshe(*)’lerin birisi de sizi inisiye ediyor. Bu ritüel ile Budist sayılıyorsunuz. Karin önümüzdeki 2 gün boyunca bu konuyu düşünmemizi söyledi. Bakalım kimler Budist olacak?
(*) Monkların PHd yapmış olanı


Bugün akşam yemeğinden sonra stupanın(*) etrafında light offering ( ışık sunma) ritüelini yapacağız. Karin sabahtan light offering ritueli için mum satın almamızı ve enerji, sağlık veya blessing göndermek istediğimiz akraba ve dostlarımızın isimlerin bir kağıda yazıp kendisine teslim etmemizi istedi. (*) Stupalar, binlerce kutsal sayılan nesne, yazı, relics, Buddha heykelleri ile kutsal sayılan kişilerin eşyalarını yer aldığı kutsal objeler.


Akşam saat 7:45’de Stupanın bulunduğu yerde buluştuk. Yanımızda getirdiğimiz mumları stupanın etrafına yerleştikten sonra hepsini teker teker yaktık. Sonra Nun Karin’in önderliğinde hep birlikte light offering duasını okuyup Shikayamu Buddha’nın mantrasını söyledik. Duadan sonra da Nun Karin üzerinde yakın dostlarımızın isimleri ile neye ihtiyaçları olduğu yazılı notları tek tek okuyarak hepimizin akrabalarına ve dostlarına blessing yolladı. Karanlıkta etrafında 400 e yakın mumum yakıldığı stupanın göründüsü çok güzeldi. Gerçekten de çok güzel bir blessing ritueli oldu.

9. günde bir sürü farkındalıkla geçti. 9.günün akşamında tecrübeli Lama (teacher) Thubten Shreb sorularımızı yanıtladı. Lama Thubten Shreb, çok bilgili ve farkındalığı yüksek bir lama. Soru-cevaplar tamamlandıktan sonra hepimizin Malalarını kutsadı.

Kursun son günü ise Nun Karen ve Nun Morin son derslerini verdiler ve ayrı ayrı vedalaştık. Vedalaşmanın özel bir ritüeli var. Beyaz ipek kumaştan yapılmış atkılara Kata deniyor. Ders bitiminden sonra hocanıza kata ile isterseniz zarfın içinde para veya bir hediye sunuyorsunuz. Ve hocanız da beyaz katalarınızı kutsuyor. Vedalaşma ritüelinden sonra tüm grup hep birlikte öğlen yemeğimizi yedik. Yemekten sonra bugün Kopan’dan ayrılanlarla vedalaştık.

Bu gün saat 13:30’da Lama Thubten Shareb ile görüşme yapacağım. Bundan sonraki dharma çalışmalarım ile ilgili tavsiyelerini alacağım. Sonra da bunları hayata geçirmeye başlayacağım. Hayat gerçekten umduğumuzdan de kısa kendimiz için iyi bir şey yapmak, iyi bir kalp geliştirmek ve insanlara daha faydalı olmak istiyorsak değişimi önce kendimizde deneyimlemeliyiz. Başkalarının yapmalarını arzuladığımız şeylerin izlerini kendi hayatımızda görebiliyor muyuz önemli olan bu. Buraya gelerek kendim için çok güzel bir şey yapmışım. Çok mutluyum.

Yarın artık Istanbul’a dönüyorum. Evimi, yatağımı ve dostlarımı çok özledim. Istanbul’a gider gitmez güzel bir kahvaltı ve hemen Ercan’a gidip saçımdaki beyazları dönüştürme ritüelini yapacağım. Burada biraz daha kalsam saçlarım bembeyaz olacak.

Ama aklım hala buralarda....... Bir ara Kopan’daki bir ay süren November kursuna katılsam mı acaba diye içimden geçirsem de.... Neyse bir başka sefere inşallah.......
Sevgiler

Budizmi Keşfetmeye Devam Ediyorum...


Kursun ilk günü tanışma ritüeli ile Kopan manastırının tarihçesini dinleyerek geçti. Eğitime katılan kişi sayısı 65 kişi. Yaş ortalaması ise bayağı düşük. Katılımcıların üçte biri 18-20 yaşlarında amerikalı gençlerden oluşuyor. Bu yaşta böyle güçlü öğretiyi deneyimledikleri için çok şanslılar. İkinci çoğunluk Almanya’dan, Üçüncü çoğunluk ise Fransa’dan gelmiş.

İkinci günün sabahı meditasyonla başladık, meditasyondan sonra sabah Budizm öğretilerinin paylaşıldığı teaching class, öğlen yemeğinden sonra ise discussion group (tartışma grubu), öğleden sonra tekrar teaching class ile akşam yemeğinden önce ve sonra olmak üzere 2 ayrı meditasyon dersi ile günü tamamladık. Sabah teaching dersleri ile akşam meditasyonlarını İsveçli Nun Karin, sabah meditasyonunu Avustralyalı Nun Morin, öğleden sonraki teaching derslerini ise Tibetli Lama Tupten Gimpa veriyor olacak. Discussion gruplarında, Nun Karin’nin o günün ders konuları ile bağlantılı olarak hazırladığı soruları grup içinde paylaşıyoruz. Her grup 9-11 kişiden oluşuyordu. Teaching derslerinde ise karma, mutlak gerçek, ‘Ben’ Emptiness ve zihnin tanımı gibi basic Budizm konuları ile günlük hayattaki engeller ve bunların üstesinden nasıl gelinebileceği gibi konular anlatılıyor olacak. Meditasyon dersleri gayet iyi gidiyor. Karin çok iyi bir öğretmen, ondan bir çok şey öğreneceğimi hissediyorum. Bu arada derslerin yanında karma yoga görevimiz var ki bunlar sabah yataktan kalk zilini çalmak ve 3 öğün sonrası bulaşıkları yıkamaktan oluşuyor. Bulaşıklar için her öğün için 3 kişiye ihtiyaçları var. Bunun için de herkes hangi gün hangi öğün bulaşıkları yıkamak istiyor ise gidip ismini yazdırıyor. Ben 2.nci akşam yemeği bulaşıklarına ismimi yazdırdım. Kurs boyunca bir kere daha yıkamam gerekiyor.


Eğitimin 3.ncü gününde Karmadan bahsedildi. Karma konusu herkesin merakını uyandırmıştı. Bazılarımız karma mekanizmasına inanmıyor, bazılarımız ise inanmayı diliyordu. Budizm inancına göre eğer bir canlıyı öldürür, hırsızlık yapar, yalan söyler, kötü konuşur veya dedikodu yaparsanız kesinlikle düşük leveldaki (lower realm) herhangi bir canlı olarak dünyaya geliyorsunuz. Örneğin; Diyelim ki bir insanı öldürdünüz, bir sonraki yaşamınızda kara fatma olarak dünyaya gelmeniz an meselesi. Yaptığınız kötülükler diğer yaşamanıza kesin kayıtlar (imprint) olarak aktarılıyor ve karmanızı dönüştürene kadar tekrar tekrar dünyaya geliyorsunuz. Tekrar dünyaya gelme döngüsünü kırmak için ise Dharma çalışması yapmanız gerekiyor. Dharma çalışmasından kastedilen ise Zihin çalışması (Meditasyon), Stupa ve Kora yolu etrafında yürümek, mala çekmek ( bizim tesbih ), dua etmek ve en önemlisi diğer canlılara zarar verme kararınıza uygun aksiyonları ve deneyimleri seçmeniz yani bol bol saflaştırma (Purification) yapmak. Karma kurallarının yumuşatılması mümkün değil. Herhangi bir kötülük yaptı iseniz vay halinize, her an bir inek, ördek veya böcek olarak dünyaya gelebilirsiniz.


Budizm felsefesine göre Lamalar ve kutsal varlıklardan tekrar dünyaya gelmeleri talep edilirse öldükten sonra tekrar dünyaya gelmek zorundalar. Kopan’da bu şekilde Lamadan reenkarne olmuş 3 küçük monk yaşıyormuş. Hatta bir tanesi Great Lama ki böyle bir Great Lama’nın yüzyılda bir dünyaya gelirmiş. Yıllarca mağarada yaşayıp meditasyon yaparak aydınlanmayı keşfetmiş. Lamalar, Buddha’nın teaching’ini herkesle paylaştıkları ve evrenin gerçekliğine hakim oldukları için ölmeden önce niyetlerini öyle net bir şekilde dile getiriyorlarmış ki öldükten sonraki 49 günlük bar-do döneminde iken, bir okun yayından çıkması gibi bir sonraki yaşamındaki bedene doğru yol almaya başlıyorlarmış. Çocukken belli bir yaşa kadar da geçmiş yaşamlarını hatırlıyorlar, belli bir yaştan sonra da geçmiş yaşam anılarını unutuyorlarmış. Herkesin geçmiş yaşamı hakkında bilgi sahibi olmasının mümkün olacağına inanıyorlar. Ölüm anında ölümü kabullenip huzur içinde öldüğümüzde tekrar doğduğumuzda geçmiş yaşamı hatırlamamız daha kolay oluyormuş. Buddha’ya göre bedenin şu anki durumu, geçmiş yaşam, zihnin durumu ise gelecek yaşam hakkında bilgi veriyormuş.
3. günün sonunda 10 kişi kurstan ayrılmaya karar verdi!!!!


4 ve 5 günde, duyguları tanımlamaya geçtik. Budizm felsefesine göre mutlu olmamızı engelleyen 84.000 adet duygu var ki bunları 3 ana başlıkta toplamışlar. Kızgınlık,öfke (anger); Cahillik (ignorance); Bağımlılık ( Attachment). 84.000 adet duyguyu bertaraf etmek yani dönüştürmek için ise 84.000 ayrı metod var. Bugün kızgınlik, öfke ile başladık. Hepsi de üzerinde ayrı ayrı çalışılması gereken enteresan konular. Önemli olan bize sundukları çözüm metodlarını sürekli uygulayarak geçmiş karmanın oluşma sebebini keşfederek sebep-sonuç döngüsünü kırmak.

Benim de Niyetim bu zaten....İnşallah hedefime ulaşırım. Tekrar tekrar dünyaya gelmekten gerçekten yoruldum. Biraz da Nirvana dolaylarını görsem diyorum !!!!!! )))

Yolculuğumun son ayağı Kopan Manastırına Doğru..

Kopan Monastery-Nepal Slideshow: Sibel’s trip from Hindistan to Nepal was created by TripAdvisor. See another Nepal slideshow. Create a free slideshow with music from your travel photos.

Bugün 2.10.2010 Pokhara’da son günüm. Sabah kahvaltısından sonra fransız dostlarım Annu ve Mari ile vedalaştım. Otelden check out yaptıktan sonra taksi ile havaalanına doğru hareket ettim. Pokhara’dan Katmandu havaalanına gelir gelmez Tibet’e gitmeden önce Katmandu’daki otelin emanetine bıraktığım bavulumu teslim aldım ve sonra Kopan Manastırına doğru yol aldım. Kopan’daki eğitimin başlamasına bir gün vardı. Bu bir günü Kopan’ın sakin ortamında geçirmek bana çok iyi gelecekti.

Bundan bir sene önce Kopan Manastırına gitmeye karar vermiştim. Kopan Manastırına gitme planları yaparken hazır Nepal’e gelmişken çevreyi de göreyim diye düşünmüş ve böylece tüm Hindistan, Tibet ve Nepal gezim şekillenmişti. Şimdi Kopan Manastırında 2 aydır devam eden Hindistan&Tibet&Nepal yolculuğumun kapanışını yapıyor olacağım.

Kopan Manastırına geldiğimde Monk She She, kaydımı aldıktan sonra odama kadar bana eşlik etti. Özel banyosu, çalışma masası, su ısıtıcısı, küçük elbise dolabı ve safe keepingi olan küçük lüks br odada tek başıma kalıyorum. Lhasa’daki otel hariç 2 aydır kaldığım en lüks otel odası burası. Anlayacağınız keyfime diyecek yok.
Kopan Manastırı 1970 yılında Lama Yeshe ve Lama Thubtan Zopa Rinpoche’nin batılıların Tibet Budizm öğrenmeleri için kurduğu bir merkez. Kopan Manastırı ilk kurulduğunda içerisinde sadece bir kaç monk yaşıyorken şimdilerde monkların sayısı 380, nunların ise 390 olmuş. Kopan doğu Nepal’in tepesinde yer alıyor ve buradan tüm Katmandu’yu 360 derece görebiliyorsunuz. Meditasyon nasıl yapılır? Budizm nasıl bir şeydir? gibi sorularınıza yanıt bulmak çok uygun bir yer. Bu arada Richard Gere’de bir zamanlar buraya uğramış !!!!!


Kopan’da kaldığınız sürece uymanız gereken bir takım kurallar var. Örneğin, canlıları öldürmemek, sigara ve alkol kullanmamak ( sigara içmek isterseniz manastırın dışına çıkıyorsunuz), Seksuel ilişkide bulunmamak, yalan söylememek ve izin almadan başkasına ait eşyaları kullanmamak gibi. 10 günlük eğitim süresince ne internet ne de telefona izin var. Yine yepyeni farkındalıklar ve yeni özgürlüklere doğru adım atacağım. Bu farkındalık anlarını çok seviyorum. Bazen acılı geçse de kendimle ilgili yeni bir şeyler öğrenmek bana iyi geliyor. Ve böylece dünyayı ve insanları daha iyi anlayabiliyorum.

Yarın Budizim keşif günleri başlıyor,

Sevgiler

15 Ekim 2010 Cuma

Poone Hill , 3210 m’e Doğru


29.9.2010
Bugün 3210 m yükseklikteki Poone Hill’e çıkıp güneşin doğuşunu seyredeceğiz. Sabahı 4:30 yataktan kalktık ve saat 5:00 gibi Poone Hill’e doğru yürümeye başladık. Güneşin saat 6: 15 de doğacaktı. Poone Hill’e çıkışımız 45 -60 dakika süreceğinden güneşin doğuşunu görmek için bol bol vaktimiz vardı. Bizimle birlikte civardaki diğer Lodge’larda geceyi geçiren trekkingciler de Poone Hill’e doğru yola çıkmıştı. Etraf kapkaranlıktı ve insan kaynıyordu. Hepsinin elinde veya başında yolu aydınlatmak için bir lamba vardı. Yürüyüş alanına uzaktan bakıldığında bir sürü ateş böceği bir araya gelmiş gibi görünüyordu.


Poone Hil’e vardığımızda gün ağırmaya başlamıştı. Hava biraz bulutlu olduğundan güneşin kıpkırmızı çıkış anını tam net yakalayamadık ama yine de bulutların arkasından güneşin kırmızı turuncu büyülü görüntüsünü resimleyebildik. South Anapurna (7219 m) ve Hunchuli (6441 m) dağları ara ara bulutların arasından kendilerini gösteriyorlardı.
Güneş kendini iyice gösterdikten sonra bir kaç fotograf çektikten sonra Snowland Lodge’a dönüp kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıdan sonra tekrar yola koyulduk. Sabahki 1,5 saatlik yürüyüşe ilave olarak 6 saat daha yürüyecektik. Bugünkü son durağımız Tadapani. Eğer şansımız var ise Tadapani’e vardığımızda dağların arkasından Varaha Shiktar ( 7847 m), Mt.Nilgürü (6940 m), Hinchul ( 6441m ), Ana purna South ( 7219m) görebileceğiz.


Tadapani’ye gelmeden bir saat önce muhteşem bir ormandan geçtik. Sanki ağaçlar ve çicekler özel olarak bizim gelişimize hazırlanmışlardı. Doğanın renkleri muhteşemdi. Tadapani’daki Lodge’a geldiğimizde önce duşumuzu aldık. Sonra kahvelerimizi içip keyif yapıyorduk ki Fransız çiftin rehberi Rajhi elinde 52’lik oyun kağıt ile geldi. Radika, Annu, Rajhi ( Fransız çiftin rehberi) hep birlikte Nepal kağıt oyununu oynamaya başladık. Kazanan Rajhi olmuştu. Akşam yemeğimizi yedikten sonra doğru yatağımıza gittik. Bugün bayağı yorulmuştum, sabah saat 5:00 dan beri yollardaydık.
Trekkingin 4.günü

Tadapani’de sabah kahvaltısını beklerken birden bulutlar dağıldı ve South Anapurna net bir şekilde görünmeye başladı. Sonra arkasından Fistül dağı göründü. Sonunda net bir şekilde dağları görebilmiştik. Bugün 2,5 saat yürüyüş sonrası 1900 m yükseklikteki Ghandruk’a gidecektik. Artık yavaş yavaş geri dönüş başlamıştı. Öğlene doğru Ghandruk’taki Manashi Lodge’ına geldik. Öğlen yemeğimiz yedikten sonra bir saat kadar Fransız çift ile birlikte sohbet ettik. Fransız çiftle konuşurken gözüm nedense ayağıma takıldı. Spor ayakkabımın üstü ayağımın yan tarafına doğru kırmızı olmuştu. Hay allah yürürken bir yere çarpmış olmalıyım diye düşündüm. Spor ayakkabımı ayağımdan çıkarttım. Ayağımda çizik yoktu ama iki noktadan kan sızıyordu. Radika, çamur ve otlarda yaşayan füsül isimli bir böceğin ısırmış olabileceğini söyledi. Füsülün türkçe anlamını bilmediğimden acaba bu füsül kene olabilir mi diye düşündüm. Radika bu hayvanın sadece kirli kanı emdiğini bana zarar vermeyeceğini söyledi. Bunun üzerine bu minik kan yiyicinin sülük olduğunu anladım. İçim biraz rahatlamıştı. Küçük hayvancık ayak tabanımın altına kaymıştı hemen alıp çöpe attık. Fransız dostum Mari odasından dezenfektan ve antiseptik getirerek sargı bezi ile ayağımı sardı.

Lodge’da biraz daha oyalandıktan sonra Fransız çift ile birlikte rehberlerimizi de alarak Ghandruk köyünü gezdik. Kah Nepalilerle selamlaşarak kah nepali evlerini seyrederek ilerliyorduk ki aynı ayağımın farklı tarafından tekrar kan süzülmeye başladı. İkinci bir sülük daha ayağımı ısırmıştı. Ghandruk’taki kliniğe gittik. Adam ayağımı görünce yapılacak bir şey olmadığını sülüğün zararsız olduğunu söyledi. Köyün bir kaç fotograf çektikten sonra otele gidip akşam yemeğimizi yedikten sonra da vedalaşıp odalarımıza gittik.

Bugün 1. Ekim 2010, Trekkingin son günü, dönüş yolumuz fazla inişli çıkışlı olmadığı için 5 saatlik yolu kolayca yürüdük. Yolda kocaman renkli kelebekler ve bir sürü dragon fly ile karşılaştık. Kırmızı, mavi, siyah renkte dragon’u ilk defa burada gördüm. Radika sadece kırmızı ve mavi renkte olmadıkları daha bir sürü renkte dragon fly olduğunu söyledi.
Yolda son check point’i de geçtikten sonra Radika izin kağıdımı anı olarak saklamam için bana teslim etti. Öğlen yemeğimizi yedikten sonra son bir 45 dakika daha yürüdük ve trekkinge başladığımız noktaya geldik. 3 sisters şirketinin aracı bizi bekliyordu. 1,5 saatlik yoldan sonra otelimize geldik. Hemen banyo yaptıktan sonra internet cafe’ye gidip maillerimi kontrol ettim. Sonrasında ise fransız dostumlarımla birlikte otelde akşam yemeğimizi yiyip sohbet ettik.


Başta biraz sıkıntılı olacağını düşündüğüm trekking fransız dostlarım, rehberim Radika ve Nepal’in güzel insanları ile sihirli doğasının yardımıyla umduğumdan çok daha iyi geçti. Yarın bu güzel diyardan ayrılıyorum

İnşallah tekrar buluşmak üzere, Nameste Pokhara !!

Himalayalara Doğru Trekking Günlerim Başlıyor


27.09/28.9-2010
Sabah 7:30 gibi kahvaltımı yapar yapmaz diğer trekking yolcularını ve rehberimi görmek için 7:50 gibi resepsiyona indim. Rehberimin adı Radika’ydı. Benimle birlikte aynı parkuru yapacak olan fransız çift ve 10 günlük trekking parkurunu yapacak olan amerikalı çift olmak üzere toplam 5 kişiydik. Her grubun kendine özel rehberi vardı. Hep birlikte arabaya binip trekking başlangıç noktasına doğru hareket ettik. Bir buçuk saat sonra trekking başlangıç noktasındaydık. Çantalarımızı sırtımıza alıp yürümeye başladık. Bugün toplam 5 saat yürüyüş yapıp 1470 m’deki Hille’de konaklayacaktık. Yürüdüğümüz yol çok güzeldi. Yemyeşil pirinç tarlaları, rengarenk kelebekler ve küçük küçük köyler. 3 grup aynı anda başlasakta her grubun temposu birbirinden farklı olduğu için bir müddet sonra birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık.

Bugünkü yürüyüş alanımız açık alanda olduğu için güneş insanı bayağı yoruyordu. Serinlemek için geçtiğimiz köylerdeki çeşmelerden akan su ile bedenimdeki sıcaklığı soğutmaya çalıştım. Trekking yolu üzerinde sık sık toprak kayması olduğundan herhangi bir şey olduğunda bize hemen ulaşabilmeleri için kontrol noktaları oluşturmuşlardı. Bugün iki ayrı kontrol noktasında durup kaydımızı yaptırdık.

Öğlen yemeğimizi şirin bir köyün küçük resturanttında yedik. Öğlen yemeğinden sonra tekrar yola koyulduk. O çicek senin, bu kelebek benim kuş, böcek yürürken Radika birden beni kendine doğru çekti ve meğer ise zehirli bir yılan yanımdan geçiyormuş. Radika yılanı görüp kendi tarafına doğru beni çekmese yılan faciası yaşayabilirdim. Anlayacağınız ucuz kurtuldum. Saat 14:30 da o geceyi geçireceğimiz Dipak Lodge’a geldik.

Trekking süresince insanların gecelerini geçirdikleri küçük otelciklere Lodge adını vermişler. Otelcikler diyorum çünkü geceyi geçireceğiniz odada yatak ve sehpa dışında başka eşya yer almıyor. Banyo ve tuvalet ise diğer lodge müşterileri ile birlikte kullanılıyor. Bu arada oda ücretiniz o gün yediğiniz 3 öğün yemeğin onda biri kadar. Lodgelerin bağlı oluğu özel bir kuruluş var ve bu kuruluş tarafından Lodge fiyatları fikse edilmiş. Kısaca fiyatlar çok uygun. Rehber dahil trekking seyahati için tek kişi max bol bol 350 usd harcarsınız. Eğer grup olarak gidersek bu ücret daha da azalabilir.


İkinci gün trekking 7,5 saat sürdü. Günün sonunda 2874 m’deki Goripanne’ye geldik. Bugünkü yürüyüş biraz zorluydu. Sürekli ormanın içindeki yoldan yukarı doğru tırmandık. Akşam Goripanne’deki Snowland Lodge’una geldiğimizde sol dizimin ağrıdığını farkettim. Radika’dan aldığım bandaj ile sol dizimi sardım ve başıma fazla iş açmaması için dua ettim. Snowland Lodge’unun giriş holünde kocaman bir soba vardı. Duş aldıktan sonra hep birlikte sobanın etrafında oturup lafladık. Fransız çift ile bayağı samimi olmaya başlamıştık. Mari, Paris’te film çekiyordu. Annu ise daha önce Philips’te çalışmıştı şimdi ise ismini şu an hatırlamadığım adı duyulmuş bir şirkette çalışıyordu. Arkadaşlarının tavsiyesine uyarak buraya gelmişlerdi.


Snowland Lodge’un bulunduğu köy diğerlerine göre daha gelişmişti. İnternet cafe ve kitap satan dükkanlar vardı. Tibet’e giderken Çin Hükümetinin kısıtlaması sebebiyle tüm kitaplarımı Katmandu’da bırakmak zorunda kaldığımdan buradaki kitaçıdan kendime bir kitap satın aldım. Günlük yürüyüşler 14:30-15:00 gibi bitiyordu. Sonrasında kitap okumak iyi olabilirdi.

Yarın sabah 4:30 yataktan kalkıp Poone Hile gideceğiz. Poon Hille’den sonra bir de 6 saatlik yürüyüşümüz var. Erkenden yatıp yarına hazırlanmam gerekiyor..
Poone Hill’de tekrar görüşmek üzere

Sevgiler

The Pokhara, Romantic City

Nepal Slideshow: Sibel’s trip from Bhaktapur, Nepal to 2 cities Kathmandu and Pokhara was created by TripAdvisor. See another Nepal slideshow. Take your travel photos and make a slideshow for free.


26.Eylül sabahı saat 8:15 de Lhasa’dan havaalanına doğru otobüs ile yola çıktık. Havaalanına ulaşmamız bir saatimizi aldı. Check-in yaptırırken Everest’i görebilmek için uçağın sağ tarafındaki cam kenarını talep ettim ama maalesef cam kenarında oturacak yer kalmamıştı. Uçak hareket ettiğinde pilot saat 11:15 gibi Everest dağını görebileceğimizi anons etti. Hepimiz heyecanla Everesti görmeyi bekliyorduk. Everesti nasıl görebileceğimizi planlarken Lionel, uçağın ekonomi bölümünün ilk sırasının boş olduğunu farketti ve hostes ile teyitleştikten sonra arkadaşı ile birlikte sağ cam kenarına oturdu. Havi ile ben ise sol tarafa oturduk. Merakla Everest göreceğimiz anı bekliyorduk. Saat 11:15 gibi bembeyaz karlarla dolu Everest tüm ihtişamı ile göründü. Dünyanın en yüksek noktasına bakıyorduk. Şansımıza hava aydınlıktı ve Everest ile birlikte diğer kardeşleri de net bir şekilde görebildik. Bol bol fotograf çektik. Görüntü tek kelimeyle muhteşemdi.
Katmanu havaalanına indiğimizde Nepal saatine göre saat 10:30 du. Aynı gün iç hatlar hava termanilinden saat 14:30’da Pokhara’ya uçacaktım. Tibet grubu ile vedalaştıktan sonra iç hatlar terminaline gittim. Uçağımın kalkmasına daha 3,30 saat olduğundan terminaldeki restauranta gidip Tibet gezisi anılarımı yazıya döktüm.

Pokhara uçağı Katmandu’dan tam zamanında kalktı. 22 dakika sonra Pokhara’daydık. Havalimanından dışarı çıktığımda 3sisters trekking şirketinin arabası beni bekliyordu. Pokhara’da kalacağım otele arabayla giderken şehri de keşfetme imkanım oldu. Muhteşem güzel bir göl manzarası vardı. Hem huzurlu, hem de hareketli bir havası vardı. Biraz Bodrum’u andırıyordu.


Pokhara’da kalacağım otele geldiğimde öncelikle 3sister trekking yetkilisi ile birlikte trekking alternatiflerini gözden geçirdim. Bir sürü trekking alternatifi vardı. 3 günlük trekking alternatifinde bir kısım yolu arabayla bir kısım yolu da yürüyerek max 1600 m yüksekliğe çıkabiliyordunuz. Bir diğer alternatif 3240 m’deki Poone Hill trekking parkuruydu. Bu parkur tam 5 günde tamamlanabiliyordu. Diğer alternatifler ise 10, 12 ve 21 gün süren trekking alternatifleriydi. İçlerinden en popüleri Anapurna dağının çevresinde yapılan trekkingdi ki bu max 21 gün sürüyordu. 21 gün benim için fazla uzundu. Trekking alternatiflerini gözden geçirirken 3sisters trekking şirket yetkilisi daha önce trekking yapıp yapmadığımı sordu. Daha önce sadece Ayder yaylasında 7 kmlik bir parkurda bir günlük trekking yapmıştım. Sonuç olarak sadece iki günlük trekking tecrübem vardı. Aslında bundan önceki yurt dışı seyahatlerimde bir sürü alış veriş trekkingi yapmıştım. Ama trekkingciler düz yolda yürümeyi trekkingten saymıyorlardı. İlla tepelere çıkıp, suların içinden geçip ıslanıp, terlemek yani biraz zorlanmak gerekiyordu.
Şaka bir yana zamanıma ve gücüme uygun 2 trekking alternatifi vardı Biri az yürüyüşlü 3 günlük kısa parkur, diğeri ise 5 günlük Poone Hill parkuruydu. Biraz sınırları zorlayayıp dedim ve 5 günlük olanı seçtim. 5 günlük trekking için National Trust for Nature Conservation’dan izin alınması gerekiyordu. İznin alınabilmesi için pasaport bilgilerimi ve bir fotografımı teslim ettim. 5 günlük trekking boyunca her gün 5-7 saat yürüyüşe dayanıp dayanmayacağıma dair tereddütlerim olsa da artık karar verilmişti geri dönüş imkanı yoktu.

Trekking süresince size yolu gösterecek bir rehber ve bir de eşyalarınızı taşıyacak porter tahsis ediyorlar. Yanıma sadece 3 tişört, bir pijama, şampuan, krem, tarak ve bir kaç ilaç alacağımdan portera ihtiyacım yoktu. Diğer eşyalarımı 3sister şirketinin safe keepingine bırakacaktım.

Trekking konusunu netleştirdikten sonra kalacağım otelin odasına çantamı bıraktım ve Pokhara’yı keşfetmek üzere otelden ayrıldım. 5 dakika kadar yürüdükten sonra bisiklet kiralayan bir dükkan gözüme çarptı. Pokhara’yı kısa sürede keşfetmek için bisiklet kiralamak iyi bir fikir olabilir diye düşündüm ve 2 saatliğine bir bayan bisikleti kiraladım. Pokhara gerçekten çok güzel bir şehirdi.

Başta da yazdığım gibi küçük güzel motelleri, romantik göl gezintileri, küçük alışveriş dükkanları ile gibi tıpkı Bodrum’a benziyordu.

Pokhara gezintimi tamamladıktan sonra biraz internet cafe’de oyalandım. Sonra kaldığım otele gidip erkenden yattım. Yarın için enerji toplamam gerekiyordu.
5 günlük Trekking nasıl bir deneyim olacak çok merak ediyorum.

Sevgiler

1 Ekim 2010 Cuma

Lhasa Günlerim Devam ediyor



24-25.09.2010
Sabah grupla buluşma saatinden daha erken bir saatte yataktan kalkıp doğruca Jokhang tapınağına gittim. Turistler gelmeden meydanı ve Tibetlileri izlemek istiyordum. Etraf hala karanlıktı. Manastırın önüne geldiğimde bazı Tibetliler prostrationu kora yolunda yaptıklarını farketttim bu gerçekten çok yorucu olmalıydı. Bir gece önceki dolunay hala yerli yerindeydi. Bir kaç fotograf çekip 2 defa kora yolunda turladım ve otele gidip kahvaltımı yaptım. Kahvaltıdan sonra ilk durağımız Dreprung manastırıydı.


Dreprung manastırı 1416 yılında yapılmış ve Tibetin 6 büyük manastırı arasında en büyük olanıymış. Bu manastır 20 bin m2 üzerine kurulmuş. Potala Sarayı yapılmadan önce Dalai Lama’lar bu manastırda yaşarmış. Tibet’in işgalinden önce ise burada 10.000 nin üzerinde monk yaşıyormuş. Bu manastırdaki en büyük Buddha heykeli Maitreya Buddha.

Tibetteki tüm tapınakların geniş bir arşivi var. Kitaplar özel bitkilerin alaşımından oluşturularak zehirli bir kağıdın üzerine altıntozu ile yazılıyormuş. Öyle ki 500 bin yıldır hiç bir şey olmadan saklanabilmiş. Bu manastırın içinde Golden palace, Ysochen, Ngakpa, Losaling, Gmang ve Dyeyang gibi ana tapınaklar yanında bir sürü de küçük tapınaklar yer alıyor.

İçlerinden bir tanesi sanırım en kutsal olanı ki tüm Tibetliler ağırlıklı oraya gidiyorlardı. Buradaki ana Buddha heykeli ise Skiyamu Buddhaydı. Tibetliler tapınaktaki monkun yanına gelip kırmızı bir şeridin üzerine altın mürekkeple bir şeyler yazdırıyordu. Bu ritüelin ne anlama geldiğini sorduğumda ise Tibetli Monk ingilizce bilemediği için yanıt alamadım. Neyse deyip diğer taraftaki manastıra gitim. Buradaki manastırda da Shikiyamu Buddha heykeli vardı. Buradaki monk elindeki testiden insanların avuçlarına su damlatıyordu. Tibetlilerde avuçlarındaki sudan biraz içiyor önce alınlarına sonra da başlarının üstüne suyu serpiyorlardı. Ben de Tibetliler gibi sıraya girdim. Bana sıra gelince Monk benimde elime de aynı sudan döktü. Önce içtim sonra başıma koyuyordum ki monk önce alnıma koymama gerektiği konusunda beni uyardı. Sonra aynı monkun yanında küçük torbalara konulmuş ipler gördüm. Bunlar monklar tarafından kutsanmış iplerdi. Buradan Istanbul’daki dostlarıma vermek için bir kaç küçük torba kutsanmış iplik satın aldım.

Dreprung tapınağından sonra otele dönüp bir şeyler atıştırdıktan sonra Lhasa’da ziyaret edeceğimiz son manastır olan Sera Manastırına gittik.

Sera manastırı, Tibetin 3.nci büyük manastırı ve 115.964 m2 üzerine kurulmuş. Çinin Tibeti işgali sırasında bu manastırın bir çok bölümü yıkılmış. Restore çalışmaları halen devam ettiği için buradaki bir kaç tapınağı gezebildik. Seranın anlamı gül demekmiş ve eskiden bu tapınağın etrafı güllerle çevrili olduğu için Sera ismini vermişler. Sera tapınağının içerisinde gidiğim tapınaklardan birinde benim favori Buddha figürüm Avalatokshivara’nın bedeninden çıkan tahta sopa ile bir monk gelen Tibetlileri kutsuyordu. Ben de durur muyum hemen sıraya girdim. Sonrasında Sera manastırının bahçesinde debate yapan monkları seyrettik. Bu da benim için gerçekten enteresan bir deneyimdi. Debate, ruhani enerji içindeki monkları hareketlendiren bir ritüel. Monkın bir tanesi oturuyor diğeri çalıştığı konular ve ruhani durumları ile ilgili sorular soruyor. Soruyu yanıtlayacak olan kesinlikle doğruyu söylemek zorunda !!!!

Sera manastırını gezdikten sonra tekrar otele döndük. Akşam hollandalı dostumuz Henry’nin doğum günüydü ve sahibi hollandalı olan dunya restaurantına gitmek için sözleştik. Henry’nn kutlamadan haberi yoktu. Süpriz yapacaktık. Grubun tüm üyeleri Henry için bir şeyler yazdılar. Henry Tibet’ten sonra bizimle Katmandu’ya dönmeyecek direk Bejing’e gidecek, Beejing’ten sonra da dosdoğru Tayland’a dalış yapmaya gidecekti. Onu gerçekten çok kıskanıyorum. Gerçi sadece onu mu grubun tüm üyelerini; birisi tüm dünyayı dolaşıyor, diğeri 6 aylığına tüm asyayı dolaşacak, birisinin 6 aylık gezisi ekimde bitmek üzere v.s . vs. Bu geziye katılmadan önce 2 aylık gezimin çok uzun olduğunu düşünüyordum. Onların ki yanında benimkisi 15 günlük seyahat gibi kaldı.

Akşam hep birlikte Dunya resturantında yemeğimizi yedik ve yemeğin sonunda Henry’nin süpriz pastası geldi. Henry 60 yaşına basıyordu. Henry süpriz pastaya çok sevinmişti. Birbirimizi tanıyalı bir hafta olmasına rağmen tüm grup birbiri ile 40 yıllık dost gibi kaynaşmıştı.

Ertesi gün serbest günümüzdü öyle yorulmuşum ki saat 9:15 de uyandım. Uzun bir kahvaltıdan sonra müslümanların yaşadığı bölgeye gidip oradaki camii ve çarşıyı gezdikten sonra Jokhnag meydanındaki Thankga dükkanından Ebru yaparken kullanmak üzere Thankga boyalarından aldım. Boyaları dağlardaki madende bulunan taşları ezerek elde etmişlerdi. Turkuaz, coral, white stone, kam olmak üzere 5 ayrı renk boya satın aldım. Sonra arka sokaklardaki Çin ve Tibet pazarlarını dolaştım. Karnım acıkmaya başlamıştı.

Jokhang meydanındaki çarşıdan hediyelik vermek üzere bir kaç takı aldıktan sonra otele gidip öğle yemeğimi yedim. Bugünüm son derece rahat geçiyordu. Yemekten sonra gruptakilerle sohbet ettim. Saat 17:00 olmuştu. Son bir kez renkli kıyafet ve takılarıyla Tibetlilerin fotoğrafını çekmek için tekrar Jonkhang meydanına gittim. Ara sokaklarda dolaşırken eski bir tapınak gözüme ilişti ve oraya doğu yürüdüm. Bir kaç tapınak iç içeydi. İkinci tapınağa girdiğimde tapınağı koruyan monk kolumu tuttu ve elindeki kitabı gösterdi. Anladığım kadarıyla bizim monk ingilizce çalışıyordu. Bana ‘ young’ ın okunuşunu sordu. Young’un okunuşunu ona söyledikten sonra birlikte 45 dakika kadar ingilizce çalıştık. Monkla çalışmamız bittikten sonra vedalaşıp Jokhang meydanında güneş batmadan bir kaç fotograf daha çektim.

Hava yavaş yavaş kararıp artık fotograf çekemez hale gelince otele gidip akşam yemeğimi yedim. Bayağı açıkmıştım. Bu akşam buradaki son gecemdi. İçimden iyi ki gelmişim diye düşündüm. Gerçekten büyüleyici bir yer Lhasa. İnsanlar çok iyi.


Yaşadıkları o kadar tatsızlığa rağmen birbirlerine sıkıca bağlanmışlar, kendi şehirlerinde yaşayan yabancı askerler ile yanıbaşlarında onlar gibi tibet hediyelik eşyaları satan çinlilerden hiç mi hiç etkilenmiyorlar. Sevgiyle, neşeyle ve büyük güvenle hayatlarını sürdürüyorlar. Gerçekten çok kuvvetli ve sevgi dolular....

-Hoşcakal Tibet ve kısa süreliğine beni kabul ettiğin için to şe şe.. (teşekkürler)

Tashi Delek

Muhteşem Potala Palace ve Jokhang Temple

Lhasa İNSAN Manzaralari Slideshow: Sibel’s trip from İstanbul, Türkiye to Lhasa, Çin was created by TripAdvisor. See another Lhasa slideshow. Create a free slideshow with music from your travel photos.
Jokhang Tapınağı öğlen 14:00 gibi kapanıyor olduğundan sabah 9:00 gibi Jokhang Tapınağının önüne geldik. Kapı girişinde bir sürü Tibetli prostration yapıyordu. Jokhang tapınağı Lhasa şehrinin tam merkezinde 25.100 m2 lik alana yayılmıştı. Meşhur Lamalardan Nimaciren, Jokhang manastırını görmeden Tibet’ten ayrılınmamalı demiş ki , ona tamamen katılıyorum. Tibetliler sabah erken saatlerinde saat 5:00-6:00 gibi daha tapınak açılmadan tapınağa girmek için kuyruğa girmişlerdi. Tapınağın içinde bir sürü küçük tapınaklar bulunmaktaydı.. Hepsinin içinde ise farklı bir Buddha figürü yer alıyordu. Jokhang tapınağının ana girişinde ise aydınlanmanın sembolü olan Sakyamuni Buddha yer alıyordu. Turistleri tapınağa giriş kuyruğuna sokmadan direk içeriye sokuyorlar.

İçeri girdiğimde tüm bedenimi enteresan bir enerji sardı ve içim titredi. Aaa Sibel bu kadar insan içinde ağlamaya başlama diyerek derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Soldaki ilk küçük tapınağa girdim, içeride 8 Medicine Buddha heykeli bulunuyordu. Tapınağın büyüklüğü üçe üç metre civarındaydı, odanın ortasında yak yağı ile beslenen mumlar var. Yak yağı tapınağı ziyarete gelen Tibetliler tarafından sağlanıyordu. Tapınağın içerisine sol taraftan giriliyor, sağ taraftan çıkılıyordu. Odaya girer girmez Buddha’ya saygınızı sunuyor ve isterseniz offering bırakıyorsunuz. Offering olarak para, yağ ve heykelleri yenilemek için altın boyası bırakabiliyorsunuz. Buddha heykellerinin üzerinde bir sürü mercan, turkuaz, jade ve agat gibi yarı değerli taşlar bulunuyordu. İçimdeki enerji gittikçe yükselmeye başlamıştı ve sonunda gözlerimden bir kaç damla !!! yaş indi.


Jokhang tapınağının tüm katlarındaki küçük tapınakları tek tek gezdik. Gerçekten her biri birbirinden güzel ve büyüleyiciydi. Jokhang tapınağında hiç bir şey yapmayıp sadece tapınağı ziyarete gelen Tibetlileri seyretmeniz bile yeterli. Aileleri ile birlikte gelen ufacık çocuklar tapınağın o kalabalığına rağmen hiç ses çıkarmadan aileleri ne yapıyor ise onu yapıyorlar. Çocukların bazıları sizden utanıyor bazıları ise gelip ‘hello’ diyor. Tashi Delek ( merhaba) şeklinde karşılık verince tibetçe bir şeyler söylüyorlar ama ben tabii Tashi Delek ve to she she ( teşekkürler) den başka tibetçe bilmediğim için ne söylediklerini anlayamıyorum. İngiliz dostum Lionel’in tapınaktan çıkmasını beklerken 2 tibetli küçük çocuk yanıma gelip yanağıma dokundu, ben de onlar ne yapıyor ise aynısını yaptım ve ben de onların yanağına dokundum. El sıkıştık. Birbirimizi anlamadan gülüştük. Bir müddet sonra aileleri çağırınca el sallayıp yanımdan ayrıldılar. İçlerinden birisi koşarak tekrar yanıma geldi ve alnını alnıma dayadı. Çok şekerdi.


Jokhang gezimizi 2 saat gibi bir sürede tamamladıktan sonra 5.Dalai Lama zamanında inşa edilen sonrasında da tüm Dalai Lama’ların yaşadığı yer olan Potala sarayına gittik. Potala, önceleri bu yazının resminde gördüğünüz kahverengi alan kadar yapılmış. 1700’ lerde ise diğer kısımlar ana binaya ilave edilmişti. Potala sarayının toplam 1400 odası vardı. Binanın renkleri beyaz, kahverengi bordo ve sarı renkten oluşuyor. Bu renklerin her birinin ayrı bir anlamı vardı. Kahverengi bordo güçü, sarı bilgeliği, beyaz şefkati temsil ediyordu. Potala Sarayı, Jokhang tapınağı gibi spirituel bir yer olmasa da binanın önünden geçen halk saygı ile binayı selamlıyordu. Ayrıca binanın etrafında kora yolu oluşturulmuştu. Binanın yüksekliği 104 m kadardı. Sarayın turistlere açılan bölümüne geldiğimizde merakla içerisini görmek için sıraya girdik. Dalai Lama’nın günlerini geçirdiği odayı gösterdiler, o kadar ihtişama rağmen son derece basit olan bu odada Dalai Lama hem öğretmeniyle derslerini çalışmış hem de diğer zamanlarını geçirmişti. Saray içerisinde bir yer hariç resim çekmek yasaktı. 14.Dalai Lama’nı adı hiç bir yerde geçmiyordu. Potala sarayında bir de önceki Dalai Lama’ların mezarlarının bulunduğu bölümler vardı. Mezarlar altından yapılmış kocaman kare kutu şeklinde olup tepesinde büyük stupa ve üzerinde bir sürü yarı değerli taşlar bulunuyordu.


Bizim gibi bir sürü çinli turistte Potala sarayını ziyarete gelmişti. Hepsinin yanında çinli bir rehber bulunuyordu. 5. Dalai Lama’nın mezarının önünden geçiyorduk ki Tibetli bir adam çinli rehber kadına doğru bağırmaya başladı. Çinli kadın bu saldırının sebebini anlamamış gibi şaşkındı. Tibetli rehber kadının üzerine doğru yürümeye devam etti ve aniden tekme attı. Çinli rehber kadının çevresindeki çinli turistler kadını bulunduğumuz bölümden çıkarmaya çalışıyorlardı ama rehber kadın ile Tibetli atışmaya devam ediyordu. Kimse Tibetli adamı tutmuyordu. Tibetli adamın göğsüne sol elimle tutup durdurmaya çalıştım. Kalbi hızla atıyordu. Sol elim adamı duraklatmaya yetmediğinden sağ elimi de adamın göğsüne dayadım. Sonra da gözlerine içine doğru bakıp sakinleşmesini sağlamaya çalıştım. Bir müddet sonra aniden sakinleşti ve bana gülümsedi. Hem Tibetli hem de çinli için korkmuştum. Çin’in Tibet’i ele geçirmesinin bu insanlarla hiç bir ilgisi yoktu, tüm olanlar kötü bir politikanın kaçınılmaz sonucuydu. Tibetlinin, kendi ülkesinin başkası tarafından sahiplenmesi ağrına gidiyordu. Çinli rehber ise kendi hükümeti burası senin gidebilirsin dediği için buradaydı. Olanlara çok üzülmüştüm. Yoluma devam ederken Tibetli adam gülerek yanıma yaklaştı, önceki hiddetli halinden eser kalmamıştı. Boynuma kutsal sayılan beyaz şaldan bağlayarak teşekkür etti. Çok duygulanmıştım. Potala sarayındaki diğer bölümleri de gezdikten onra dışarıya çıktım.


Potala sarayı gezisi sonrasında planlanmış bir gezi yoktu. O gün öğleden sonrası herkes için serbest zamandı. Bende Potala sarayının etrafındaki kora yolunda yürümeye karar verdim. Kora yolu üzerinde yüzlerce praying kutuları yerleştirilmişti. Kora yolunu turlayan Tibetlilerin elbiseleri ise birbirinden güzeldi. O kadar fakir olmalarına rağmen rengarenk giyinip, yarı değerli taşlardan takılar takıyorlardı.Enteresan küpeleri vardı. Bu küpelerden kesin almalıydım!!!!


Potala’daki gezimi tamamladıktan sonra tekrar Jokhang manastırının olduğu yere gidip kora yolunda 2 tur attım. Bugün önemli bir gündü hem dolunay hem de ekinoks olduğu için bir sürü Tibetli Jokhang tapınağına gelmişti. Akşam üstü otele geldiğimde Kamboçyalı french dostum beni şarap içmeye davet etti. Birlikte çin şarabını içmeye başladık.İki kişi ile başlayan grubumuz bir anda büyüverdi. Hep birlikte Tibet için kadeh kaldırdık. Bu ritüel tek bir şise şarap ile kalmadı tabii.

Şaraplarımızı içerken yemeğimizi de yedik ve sonra Lionel, swiss çift, Havi ve ben dolunayı seyretmek üzere Potala sarayı ile Jokhang tapınağına gittik ve manzara gerçekten çok güzeldi. Dönüş yolunda barlar sokağındaki barlardan birine girdik. Saat 23:00 gibi Lionel ile ben küçük grubumuzu terkedip otele döndük. Bir duş alıp hemen uyudum. Yarın güzel bir gün olacaktı. Tibet’in 6 büyük manastırından ikisini ziyaret edecektik.

Sevgıler

Spirituel Şehir Lhasa’ya Çok Az Yolumuz Kaldı.


22.09.2010
Lhasa’ya varmamıza 7-8 saat var. Rabeca’nın bugün doğum günü olduğu için Hollandalı Sonia’nın satın aldığı tebrik kartı içine her birimiz Rabeca ’ya çaktırmadan ona hitaben bir şeyler yazdık. Otobüse biner binmez hep birlikte happy birthday şarkısı söyleyerek Rabeca’ya kartını verdik. Çok kısa bir zaman da olsa insanların hemen birbiri ile kaynaşması çok güzeldi. İlk durağımız Chawu gölüydü. Muhteşem bir görüntüsü vardı. Bol bol fotograf çektik. 3900 m ye gelmiştik.
Sabahtan yükseklik hapımı aldığım için içim rahattı ama yine de acaba yükseklikten rahatsız olur muyum şeklinde endişeleniyordum. Chawu gölünden sonra tekrar yukarılara çıkmaya başladık. Önce 4500 ve sonra 5000 m. Hiç bir şey olmamıştı. Haplar işe yarıyordu. Sadece fazla hareket ettiğimde kalbim çarpmaya başlıyordu ki bu durumda da çarpıntının geçmesini beklemekten başka çarem yoktu. Her şeyi oluruna bırakma deneyimi yaşıyordum. Böylece gerçekten bırakmanın ( let it go) ne demek olduğunu tam olarak kavramıştım.



Yolumuza devam ederken yine büyük dağlardan biri olan Nye chen Kang Sang dağını gördük. Bu dağın yüksekliği 7190 m idi. Nye chen Kang Sang dağının bulunduğu bölge çok enteresandı. Yolun bir kenarındaki dağların üzeri karlarla kaplı, yolun diğer tarafında ise sadece yeşillik ve sarı çiçekler yer alıyordu. İlkbahar ve kış mevsimi sanki bir aradaydı. Buradan biraz daha ilerleyince karşımıza tekrar muhteşem bir göl çıktı. Koskocaman bir arazide yüksek dağlar, bu dağların üzerinde yer yer karlar ve yer yer yeşillik ve yeşilden, maviye, ve bej rengine dönüşen dümdüz bir göl, üzerinde sakin sakin yüzen kuşlar........... aslında pek anlatılacak gibi değil, en iyisi gidip Namsay gölünü bir görün.


Bu güzel yerden sonra Lhasa şehri sınırları içine girdik. Şehre girdiğimizde bizi bir sanayi sitesi karşıladı. Rehberimiz bu kısmın 2-3 sene evvel yapılmaya başlandığını söyledi. Güzelim Lhasa şehri küçük bir çin oluvermişti. Traktör fabrikaları, hyundai, nissan vb gibi bildiğiniz tüm çin araba satış mağazaları dizim dizim dizilmiştiler. Biraz daha ilerleyince mağazaların yer aldığı bir bölüme geldik. Birden mağazaların arkasından tüm ihtişamı ile meşhur Potala sarayı göründü. Ne kadar büyük binalar yapılsa da Potala sarayı hala ben buradayım diyor gibiydi.....

Biraz daha yolumuza devam ettikten sonra otelimize geldik. Otelimiz, Tibet evlerine benzer şekilde dekore edilmişti. Girişte bizi kutsal sayılan beyaz şallarla karşıladılar. Otelin 2. katına Omn Padme Om çarkları koyarak temsili küçük bir kora yolu oluşturmuşlardı. 2.kattaki odamıza yerleştikten sonra Havi, Fransız dostum ve Lionel ile birlikte şehri yürüyerek keşfettik. Jokhang tapınağını ve Potala sarayını dışarıdan seyrettik. Tibetliler Jokhang tapınağının önünde prostration yapıyorlardı. Hindistan ve Nepalde bir çok tapınak görmüştüm ama buranın enerjisi diğerlerine göre çok farklıydı. Yarın Jokhang tapınağını rehber eşliğinde gezecektik.


Jokhang tapınağının bulunduğu meydanda bir sürü çin askeri nöbet tutuyordu. Sonradan çinlilerin 4 kişiye bir çinli düşecek şekilde asker sayısını belirlediklerini öğrendim. Bu da çinlilerin Tibet’i işgal etmiş olmalarına rağmen tedirginliklerinin devam ettiğini gösteriyordu. Yarını iple çekiyorum

Potala sarayı ve Jokhang tapınağı... yarın sizin misafiriniz olacağım

Sevgiler